- 17.04.2015 00:00
Da Vinci’nin Şeytanları (Da Vinci’s Demons) isimli televizyon serisinin girişinde oldukça ilginç bir diyalog var. Al-Rahim isimli kişinin Da Vinci’ye şunları söylediğine tanık oluyoruz: “Zaman bir nehirdir deyimini duymuşsundur. Pek çok insanın kavrayamadığı şey o nehrin bir çember şeklinde olduğudur.”
* * *
Zamanın çember şeklinde bir nehir olduğu metaforu, bizim geçmişle yüzleşme hikâyemize cuk diye oturuyor.
Tarihimize, o tarihte yaşanan acılara dönüp bakma konusunda, dönüp dolaşıp aynı yerlerden geçen bir nehrin içinde akıyoruz. Mesafe aldığımızı zannederken en başa dönüyoruz.
* * *
Geçen yıl, 1915’in 99. yıl dönümü vesilesiyle Erdoğan bir mesaj yayınlamış ve bu topraklarda yakınlarını kaybeden Ermeniler’e taziyelerini bildirmişti.
2015’te ise, Ermeni soykırımı tasarısını görüşen Avrupa Parlamentosu’na, siz ne derseniz deyin, bizim bir kulağımızdan girip diğerinden çıkar, diyor Erdoğan.
Sorun, Avrupa Parlamentosu’nun, Amerika’nın, şu ya da bu devletin bizim ülkemizde 1915 yılında ne olduğunu nasıl niteledikleri mi gerçekten?
* * *
Peki biz ne diyoruz? 1915’te bu ülkede gerçekten ne oldu? Biz aradan geçen yüzyıla rağmen neden 1915’te ne olduğunu oturup hâlâ konuşamıyoruz? Bu işi tarihçilere bırakalım demenin aslında 1915’i hiçbir zaman konuşmayalım demek olduğunu hepimiz de çok iyi biliyoruz...
İktidardaki AKP Dersim’i konuşmak istediğinde, nasılda kolayca konuşuluverdi her şey. Ama iş 1915’e gelince, dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyoruz. Hep aynı çemberin içinde dolanıp duruyoruz.
* * *
Birleşmiş Milletler’in 1946 tarihli soykırım sözleşmesini kaleme alan Raphael Lemkin, “soykırım” terimini tanımlarken tarihte iki örneği göz önünde bulundurduğunu, bunlardan birisinin Yahudi holokostu, diğerinin de 1915 tarihli Ermeni soykırımı olduğunu söylemişti.
Yani, hukuki bir terim olan “soykırımı” tanımlayan kişi, bu tanımı yaparken, tarihte baktığı örneklerden birisinin de 1915’te Anadolu’da yaşananlar olduğunu söylüyordu...
* * *
Yüz binlerce Ermeni’nin aç açık bir şekilde, yaşamanın mümkün olmadığı çöllere sürülmesine bizim resmi tarihi yazanlar tehcir adını veriyorlar.
Hadi bırakın soykırım terimini bir kenara, bizim resmi tarihin tanımını kabul edip “tehcir” adını versek bile, Anadolu’nun dört bir tarafından, kadın, çocuk, yaşlı demeden bu ülkenin kadim bir halkını sürmenin hiç mi bir vebali yoktur?
Bizim bu kadar büyük bir trajedi karşısında söyleyeceğimiz bir çift laf, dökeceğimiz birkaç damla gözyaşımız yok mu?
Yoksa sonsuza kadar aynı çemberin içinde dönüp durmak mı istiyoruz?
Yorum Yap