- 11.04.2015 00:00
Eskiden asker vesayetinden söz edince, askerler perde arkasından her şeyi yönetiyor dediğinizde, hemen lafı yapıştırırlardı: “Sende asker takıntısı var.”
Yani ortada, askerin siyasal rejim içindeki yerine ilişkin bir sorun yoktu da, bizlerde psikolojik bir takıntı vardı.
Bugün de tarih tekerrür ediyor. Tıpkı askeri vesayetin savunucuları gibi, bugün de bir tek adam rejimini savunanlar, Cumhurbaşkanı’nın her Allah’ın günü Anayasa’yı çiğnemesini eleştirenleri “Erdoğan takıntılı”olmakla suçluyorlar.
Yani bugün Erdoğan’ın parlamenter rejim içindeki rolüne ilişkin bir sorun yok ama onun sahip olmadığı yetkileri kullanmasını eleştirenlerin bir “takıntısı” var.
Demokrasiden sapan bütün rejimlerde olduğu gibi, bir taraftan gerçek güç sahibinin kim olduğunu bir dakika bile olsun unutmamamızı ama o güç sahibini de hiçbir şekilde eleştirmemizi istiyorlar.
Yani istiyorlar ki, odanın ortasında bir fil dururken, “a bu oda neden dağınık acaba, perdeyi şöyle çekelim mi, kanepeyi böyle koyalım mı” diye tartışalım.
Her gün, iktidar partisi için oy istemekten baro başkanı azarlamaya, muhalefete ayar vermekten rehine krizi yönetmeye varıncaya kadar, inanılmaz uzunluktaki bir “üstüne vazife olmayan işleri” yapma listesini görüp, bunu görmezlikten gelelim istiyorlar.
Tarafsız, partiler üstü olması gereken Cumhurbaşkanı’nın bir parti lideri gibi hareket etmesini içimize sindirmemizi, bu sanki normal bir şeymiş gibi davranmamızı istiyorlar.
Ve başkanlık rejimi diyerek bu anomaliyi kurumsal bir yapıya büründürmek istiyorlar. “Başkanlık” diye bahsettikleri ve tam olarak ne olduğunu kimsenin bilmediği rejime itiraz ettiğinizde de yine Erdoğantakıntılı oluyorsunuz.
Başkanlık sistemini, o sistemin olduğunun tam tersi argümanları ileri sürerek savunuyorlar. Kuvvetler ayrılığının Türkiye için bir sıkıntı olduğundan bahsederken, bir anda “başkanlık sistemi” devreye giriyor. Yani aslında son sürat giden bir arabada frenleri ortadan kaldırmaktan söz ediyorlar.
Türk usulü başkanlık diye söz ettikleri şey, bir adamın ilelebet ülkeyi yöneteceği düşüncesiyle, bütün ülke rejiminin bu duruma göre yeniden yapılandırılmasından başka bir şey değil.
Bir insanı bütün bir rejimin ortasına koyup ama sonra sanki o yokmuş gibi konuşmamızı ve davranmamızı istiyorlar.
Demokrasiyi kaybetme korkusuna, diktatörlükle yönetilme korkusuna“Erdoğan takıntısı” adını veriyorlar…
Rejimdeki anormallikleri eleştirmenin adı “takıntı” olunca, o rejimin değil de onu eleştirenlerin kendilerini düzeltmeleri gerekiyor…
Bütün antidemokratik rejimlerde olduğu gibi…
Yorum Yap