- 8.01.2015 00:00
Kar protokolü var dedi gazeteden arayan arkadaşımız. Yani yazının normalden önce gönderilmesi gerekiyor. Ağaçları, yolları yumuşacık pamuk gibi kaplayan kar, o yumuşaklıktan beklenmeyecek bir buyurganlıkla hayatımızı ona göre düzenlememizi talep ediyor. Tabiat ana pencereden gördüğüm çam dallarına karın yaptırdığı gibi, onun buyrukları karşısında boyun eğmemizi istiyor.
Tabiatın insanı davet ettiği alçak gönüllükle, iktidarın vadettiği her şeye hakim olma duygusu arasında büyük bir uçurum var. İktidar, tıpkı Yüzüklerin Efendisi filminde olduğu gibi, yüzüğü kim takarsa onun başını döndürüyor. İktidar, hep daha fazla iktidar talep ediyor. İnsanın ve iktidarın bu tabiatı çok iyi bilindiği için demokrasi denen rejimlerde, iktidarın çerçevesinin sınırlarının çizilmesi gerekiyor.
Hep aynı resim çıkıyor
Kar protokolü nedeniyle hızla baktığım ülke gündeminde, birbirleriyle alakasızmış gibi duran olayları, eylemleri, sözleri birleştirdiğinizde hep aynı resim çıkıyor ortaya...
Resmin parçaları şunlar:
Anayasa Mahkemesi’nden vesayet makamı olarak söz eden bir iktidar var Türkiye’de... Yüzde on seçim barajı konusunda verdiği karar nedeniyle baltalar şimdilik toprağa gömülse de mahkeme ne zaman ki, iktidarı hukuk devletinde olması gereken çizgiye çekmeye kalksa bu vesayet makamı sözü hep gündeme gelecek..
Halbuki asıl vesayetin ne olduğunu yolsuzlukları araştıran Meclis Komisyonu’nun karar vermesinden önce gördük. Bir anda iktidar yanlısı gazeteler son derece tehditkar bir görünüme büründüler; komisyonun kararını açıklayacağı gün gazetelere verilen bir ilanda siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını “sağlam iradeye” borçlu olanlar diyerek, milletvekillerine had bildirildi. Gördüğümüz ve göremediğimiz baskılar sonucu, komisyonun AKP’li üyeleri blok halinde eski bakanları akladılar. Belli ki, “sağlam irade” onların serbest iradesini tamamen ortadan kaldırmıştı. Eğer öyle olmasaydı, bakanları sıkıştıran sorular soran, talep ettikleri bilirkişi raporu“bakanların mal varlıklarında gelirleriyle orantısız artış var” diye gelen bu vekiller, eski bakanların üzerlerine yüklediği “yolsuzluk” yükünden kurtulmak için Yüce Divan yolunu açıverirlerdi...
Bir Türkiye klasiği...
Ben gündeme bakarken gözüme artık bir Türkiye klasiği haline gelen “dünyanın en özgür basını Türkiye’de sözleri takılıyor.” Cumhurbaşkanı bu sözleri tam da Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’in Kürt meselesi üzerine yazdığı yazılar nedeniyle gözaltına alındığı gün tekrar ediyor.
Cumhurbaşkanı’nın bu ülkede hakikatin ne olduğunu söyleme tekeli büyük bir süratle kuruluyor. Bütün dünya tersine bile inansa, Türkiye hakikatinin ne olduğunu Cumhurbaşkanımız tanımlıyor...
Son olarak gözüme, yine Cumhurbaşkanımız’ın üniversiteler için “kampüs yerine külliye diyelim” sözleri takıldı. Külliye merkezinde cami olan medrese, türbe, kütüphane gibi binalardan oluşan mimari bir düzen demek.
Kar protokolü nedeniyle topladığımız resim parçaları bir araya gelince, kurumların yavaş yavaş yok olduğu, “sağlam irade” adı verilen, dini motifli, tek kişilik bir iktidarın ülkenin üzerine yavaş yavaş yerleştiğini görüyoruz...
Karın bizi davet ettiği tevazu ile iktidarın vadettiği hakimiyet duygusu birbiriyle çatışıyor. Ben karın sesini dinliyor ve yazımı erken gönderiyorum...
Yorum Yap