- 3.10.2014 00:00
Eskiden emekli askerler her akşam televizyon ekranlarından evlerimize konuk olur, Kürt meselesinin ve PKK’nın bitirilmesi için lazım gelen stratejik ve taktik hamlelerin neler olduğunu anlatırlardı. Anlattıkları hikayede tanklar, uçaklar, silahlar vardı ama bir tek yaşayan, duyguları olan insanlar yoktu.
Nitekim o “stratejik akıl” çok uzun yıllar boyunca Türkiye’yi yönettiği gibi Kürt sorununu da kendi tekelinde tuttu.
Bu stratejik akla göre eğer Kürtler’in dili, kimliği külliyen inkâr edilir; kimlik iddia edenin başı ezilir; isyan edenler de ibreti alem için cezalandırılırsa bu sorun kökünden çözülürdü.
1938’de gördük o stratejik aklın neler yaptığını. Dersim’de taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmadı. Ama Kürtler için geriye sadece, asılmadan önce “ayıptır, günahtır” diye haykıran Seyit Rıza’nın sözleri kaldı.
O stratejik akıl 1980’lerde başını kaldıran bütün Kürtler’i Diyarbakır ceza evine doldurdu; köpek Co’nun önünde selam durdurdu; vücutlarında yaralar çıkıncaya kadar fosseptik çukurlarına yatırdı. Sadece “Kürtler vardır” dediği için ceza evine giren insanlar çıkışta soluğu PKK’nın saflarında aldılar...
O stratejik akıl, PKK’ya yardımları keseceğim diye, binlerce Kürt köyünü yaktı, yıktı, yerle bir etti. Köylüler büyük kentlere gittiler, çocukları da PKK’ya...
O stratejik akıl, JİTEM’leri kurdu, insanları güpegündüz, sokak ortasında enselerinden vurdurdu; ölenlerin yakınları da dağların yolunu tuttu...
Yıllar yıllar sonra AK Parti bu “stratejik aklı” bir kenara koyuyormuş gibi yaptı ve ilk defa nefes aldık, silahlar sustu, cenazeler durdu.
Ve fakat bu IŞİD Kobane’yi kuşatınca o çok bildiğimiz “stratejik akıl” çok değişik çevrelerde yine zuhur etmeye başlamış gibi görünüyor. Bırakalım “IŞİD, PKK’nın hakkından gelsin” diyorlar. Meclis’e sunulan tezkerenin satır aralarında, “hazır Suriye’ye girmişken PKK’nın da defterini dürelim” diyen bir zihniyet seziliyor.
Bütün bunlar da ne geçmişten ders alındığını ne de bugün Suriye’de olup bitenin anlaşıldığını gösteriyor.
Bu stratejik aklın bakış açısında yine insanlar yok. Kobane’de olup bitenleri bir bilgisayar oyunu gibi seyrediyorlar. Eğer o kent düşerse, hemen sınırımızın bir kaç kilometre ötesinde büyük bir soykırım yaşanacağını; kadınların tecavüze uğrayacağını; insanların köle yapılacağını görmüyorlar, hissetmiyorlar.
Bu “stratejik akıl”da savaşın da, barışmanın da kuralları olduğuna dair bir mefhum yok. Bu akıl, Kobane’de Kürtler’in soykırıma uğraması durumunda, bütün Kürtler’in yüreğine inecek acının yüz yıllar boyunca orada kalacağını ve bir daha asla barış olamayacağını anlayamıyor.
Bu stratejik akıl, insanları, acıyı, kederi, korkuyu, çaresizliği ve sonrasında oluşacak onulmaz nefreti görmüyor...
Yorum Yap