- 19.08.2014 00:00
Mısır, otoriterleşen bir rejimden kaçarken, demokrasi dışı güçlere göz kırpıldığında, kaçtığınız şeye bin kere rahmet okutacak bir diktatörlüğün kucağına nasıl düşüldüğünün hikayesini anlatıyor.
Geçtiğimiz yaz yurt dışında katıldığım bir toplantıda Mısır’dan gelen “aktivistlerin” Mursi’den bahsederken sözlerinden, seslerinden, bakışlarından yansıyan öfkeyi gördüğümde çok şaşırmıştım.
Mısırda meydanları dolduran yüz binlerce insanın inatla sürdürdükleri gösteriler nedeniyle, Mursi’ye büyük bir öfke duyan hatırı sayılır bir kitle olduğunu elbette biliyordum. Ama, Mısır’da bir darbe olmuştu; Mursi ve taraftarları tutuklanmıştı. Ancak onlar konuşurken hala Mursi’yi hedef alıyorlardı. Bunlar, Müslüman Kardeşler’le birlik olup, Mübarek’i deviren solcular, liberallerdi. Mursi, onlara göre “devrime” ihanet etmişti. Özgürlük için çıktıkları bu yolda Mursi yeniden onların özgürlüklerini gasp etmişti; kendi İslamcı ajandasını bütün topluma dayatıyordu vd. Mısırlı dostlarımız askerlerin de bir süre sonra kışlasına döneceğini düşünüyorlardı. Kazın ayağı öyle değildi tabi ama o anda onlara kimsenin bunu anlatabilmesi mümkün değildi. Mübarek’ten sonra ikinci diktatörü de devirdiklerini düşünüyorlardı.
Öfkeyle konuşan bu Mısır’lı aktivistler bugünlerde tekrar aklıma düştü. Aradan geçen zaman zarfında, yağmurdan kaçarken doluya tutulduklarını fark ettiler mi acaba diye sordum kendi kendime. Mesela, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) geçtiğimiz hafta yayınladığı All Acording to Plan- The Rab’a Massacre and Mass Killings of Protestors in Egypt (Herşey Planlandığı Gibi- Rabia katliamı ve Mısır’da Göstericilerin kitlesel kıyımı) isimli, 188 sayfalık, insanın tüylerini diken diken eden raporunu okudular mı, okuduysalar ne düşündüler çok merak ettim.
HRW geçtiğimiz yıl çoğunluğu Rabia meydanında olmak üzere, 14 Ağustos günü, Mursi taraftarlarının yaptığı gösterilerde binden fazla göstericinin nasıl öldürüldüğünü analiz ediyor bu raporda. Yüzlerce tanıkla görüşmüşler, adli tıp raporlarını, tutanakları, gösterilerin videolarını ve akla gelebilecek her türlü dokumanı incelemişler. Vardıkları sonuç korkunç: HRW göstericilerin tamamen bilinçli ve önceden yapılan bir plan çerçevesinde öldürüldüğünü söylüyor. Aslında darbecilerin orijinal planının daha da fazla insanı katletmek olduğunu ancak bu kadar kişiyi öldürebildiklerini anlatıyor. HRW, Rabia meydanında insanların nasıl giderek daralan bir çember içine alındıklarını ve ardından savunmasız insanların kafalarından ve göğüslerinden vurarak nasıl öldürüldüklerini anlatıyor. Örgüt, o gün Rabia meydanında olanları “insanlığa karşı işlenmiş bir suç” olarak nitelendiriyor.
Aslında Mısır’da ne denli korkunç şeyler olduğunu diğer insan hakları örgütleri de bir süredir anlatıyor. Uluslararası Af Örgütü’nün 3 Temmuz 2014 tarihli raporunun başlığının ilk kelimeleri durumu özetliyor: “Egypt: Rampant torture” yani “Mısır: Sınır tanımayan işkence.” Af Örgütü de bu raporunda askeri darbeden sonra Mübarek zamanının bütün işkence yöntemlerinin geri döndüğünü söylüyor. Akıl durdurucu işkence yöntemleri, anüse kızdırılmış demir sokmaktan, fiili tecavüze kadar uzanıyor; kadınlar da erkekler de bu tecavüzlerden nasibini alıyor. Af Örgütü verilerine göre gözaltında 80 kişi hayatını kaybetti. Darbeden sonra gözaltına alınanlar 40.000 civarında...
Darbecilerin yalandan yapılan yargılamalarla yüzlerce insanı ölüme mahkum ettirmesini, ifade hürriyetinin zerresinin bile ortadan kalktığını ve bugün Sisi rejiminin sadece Müslüman Kardeşleri değil, solcusu, sağcısıyla çıtını çıkarını çiğneyip attığını anlatmama bilmem gerek var mı?
Mısır, otoriterleşen bir rejimden kaçarken, demokrasi dışı güçlere göz kırpıldığında, kaçtığınız şeye bin kere rahmet okutacak bir diktatörlüğün kucağına nasıl düşüldüğünün hikayesini anlatıyor. Mısır, demokrasi mücadelesinde asla ve kata silahlı bir güçten yardım alınamayacağını gösteriyor. Mısır, en kötü sivil yönetimin, en iyi askeri yönetimden iyi olacağını milyonunca kez kafamıza kazıyor...
Yorum Yap