- 16.06.2014 00:00
Yanı başımızda insanlığın en karanlık sayfaları açılıyor. İnsanlığa karşı en ağır suçlar işleniyor.
Eskiden nüfus cüzdanları kaybedilince gazetelere ilan verilirdi: “Nüfus cüzdanımı kaybettim, hükümsüzdür.”
Pazar günü iktidar yanlısı gazetelere bakınca, tam sayfa, “vicdanımızı kaybettik, hükümsüzdür” ilanlarını gördüm ben.
Hemen yanı başımızda, Musul’da, “barbarlık” kelimesine rahmet okutacak, insanlığın utanç sayfaları yazılıyor. Kendisine IŞİD adı veren çete, mezbahaya götürür gibi kamyonlara doldurdukları insanları toplu mezarlara götürüp infaz ediyor.
Korkudan yüzlerinin feri kaçmış, büzüşmüş insanlar az sonra maruz kalacakları vahşetten kurtulacaklarına dair küçük bir umut taşıyorlar belkide. Ama bir insan mezbahasına geldiklerini kısa bir süre sonra anlıyorlar. Yosunlu, kanlı, irinli, kokuşmuş mağaralarından çıkan bu yarasalar, kurbanlarına şu dünyadaki bir taş, bir çöp kadar bile değer vermiyorlar. Yüzlerce adamı, bir kişi elindeki tüfekle tarayarak öldürüyor. İnsanlar öldürülürken, diğer kurbanlar gözleri açık bir şekilde bu mezbaha getiriliyor.
Yanı başımızda insanlığın en karanlık sayfaları açılıyor. İnsanlığa karşı en ağır suçlar işleniyor. Bu vahşeti işleyenler, kendilerini daha da ürkütücü kılmak için; bir dahaki seferde kendileriyle karşılaşan kurbanlar korkudan paralelize olsunlar diye, bütün bu yaptıklarının fotoğraflarını çekiyorlar, kendi elleriyle dünyaya servis ediyorlar.
“Ben insanlığa karşı suç işliyorum, işte bunun delillerini de gözünüze sokuyorum” diyen bu adamları bizim iktidar yanlısı medya ya hiç görmüyor; ya da “IŞİD’in toplu infazlar yaptığı iddia ediliyor” gibi bulanık sözlerle geçiştiriyor.
Mısır’da yapılan kalleşlikler için göz yaşı dökenlerin, Irak’ta insanlığa karşı en ağır suçlar işlenirken çıtları çıkmıyor.
Bu gözü dönmüş canilere katil diyemedikleri gibi, vatandaşlarımızın rehin alınmasını da aynı şekilde hafif sözlerle geçiştiriyorlar. Tankla, topla ve yüzlerce silahlı adamıyla Konsolosluğun kapısına dayanan bu çetenin Musul’dak önemli stratejik hedeflerinden birisinin Türkiye konsolosluğu olduğunu da görmek istemiyorlar.
İşlerini hızla halletmek için mafyayla işbirliği yapan işadamının hikayesindeki gibi Türkiye’nin başına gelenler. Suriye’de çabucak sonuca ulaşılsın diye “kolaylıklar” sağlanan ama sonradan iplerin koparılmaya çalışıldığı “cihatçılar”, silahlarını Türkiye’ye doğrultuyorlar.
Dini milliyetçilik nedeniyle, ne evlatlarının rehin alındığını ne de şuracıkta yapılan katliamı görebiliyorlar. Vicdanlarını kaybettiklerini, basiretlerinin bağlandığını, akıllarının rehin alındığını ilan ediyorlar koca koca puntolarla...
Yorum Yap