- 11.10.2013 00:00
Balyoz kararının açıklanmasının ardından, gazetelerde, televizyonlarda çıkan yorumları görünce, okuyunca, “Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görev yapan hâkimler ne hissetmişlerdir acaba” diye düşündüm. Bir kısmı eski, bir kısmı da yeni statüko tarafından bu dairede görevlendirilmiş olan yargıçlar, bir hava bombardımanında apartmanın karanlık sığınağındaki insanlar gibi, bitmek bilmeyen patlama seslerini duyarak birbirlerine daha fazla sokulmuşlar mıdır? Aralarında neler konuşmuşlardır, hukukçu olmayan eşleriyle akşam evde nasıl tartışmalar yaşamışlardır? Hakikaten merak ettim.
Dünkü Radikal’de Balyoz davasında Yargıtay’ın verdiği karara ilişkin yorumlarımı okudunuz. O yazıyı yazarken, önümde henüz gerekçeli karar yoktu. Sanıklara ilişkin getirdiği farklı değerlendirmeler, nüanslı bir karar olduğunu gösteriyordu. Gerekçeli kararı okuyunca, karara ilişkin ilk izlenimlerimde büyük bir değişiklik olmadı doğrusu. Eleştireceğim birkaç husus daha net ortaya çıktı sadece. Kilit bazı tanıkların İstanbul’daki mahkeme tarafından dinlenmemesini çok çabuk geçiştirdiğini düşündüm Yargıtay’ın. Sanıkların bireysel durumlarının yeterince tartışılmadığı görülüyor. Darbe suçu için ‘teşebbüs’ daha net tartışılmalıydı.
Ama başka diğer açılardan da umduğumdan daha iyi buldum kararı. Yargıtay üyelerinin sanıkların darbe hazırlığında mı, yoksa iddia edildiği gibi bir ‘senaryo’ üzerinde mi çalıştıklarını tespit etmek için samimi bir gayret gösterdiklerini düşündüm. Yine dosyadaki delilleri değerlendirirken ciddi bir şekilde kafa patlattıklarını gördüm. Gölcük donanmasında yapılan aramayı ayrıntılı bir şekilde mercek altına koymuşlar. Bu aramanın başka bir suç için yapıldığının, arama yapılan yere sınırlı sayıda askeri personelin erişimi olduğunun, aramanın yedi askeri personelin katılımıyla, askeri ve sivil savcılar tarafından yapıldığının altını çizmişler. “Bütün arama videoda kayıtlı” diyorlar. Tutuklanacak AKP üyelerinin listesi, görevlendirilecek askeri personelin listesi, bombalanacak camilerin keşif raporları hep bu aramada çıkıyor. Donanmada yerin altından...
Yargıtay, tedhiş eylemleri için en uygun camilerin belirlenmesi için yapılan keşif ve gözlem faaliyetlerine katılan sanıkların durumunu tartışmış. ‘Görevlendirme çizelgesinde’ yer alan sanıklar, keşif de yapmışlar camilerde. Bu yüzden yargıçlar, Yargıtay Savcısı’nın ‘bozma’ istemine katılmıyorlar. Yargıçların kendi aralarında tartıştıkları bu ‘somut’ detaylarla, şu anda kamuoyu önünde tartışılan Balyoz davasının birbirleriyle alakası yok. Olaylar sanki farklı gezegenlerde, farklı düzlemlerde geçiyor.
Bütün bu tartışmaları yapan yargıçlar gazeteleri açınca ne hissettiler gerçekten merak ediyorum. Az önce, hummalı bir çabayla ameliyattan çıkıp, kendi aralarında “Acaba fazla dikiş mi attık, parçayı eksik mi aldık” diye tartışan doktorların, “Sapa sağlam adamı kanser diye ameliyat ettiniz” diye üzerlerine yürüyen hasta yakınları karşısında hissettikleri çaresizlik gibi olmalı ruh halleri. Aynı hastadan, aynı hastalıktan bahsetmedikleri kesin...
Balyoz ve Ergenekon davalarına ilişkin yürütülen tartışmaların büyük çoğunluğunun hukukla falan alakası yok. Bölünmüş, parçalanmış, mıknatısın zıt uçları gibi birbirini iten farklı toplumsal kesimlerin arasında, demir tozları gibi hep bir yerlere savruluyor bütün tartışmalar. Gerçek olanla gerçeküstü, saçmayla mantıklı olan, her şey belirsiz terkipler halinde birbirine karışıyor.
Boşanmak üzere olan çiftin, öfke, keder ve umutsuzlukla, aralarındaki her anlaşmazlığı en uç noktasına getirip artık, gerçek sorunları tartışmalarının imkânsız hale gelmesi gibi biz de gerçek bir konuşmanın imkânlarını yitiriyoruz yavaş yavaş. “Gezi darbeydi” diyenin karşısına “Balyoz darbe değildi” diyen dikiliyor. Toplumsal bir şizofreniye kayıyoruz yavaş yavaş. Asıl tartışmamız gereken budur herhalde...
Yorum Yap