- 4.02.2013 00:00
En etkin terörle mücadele yöntemi insan haklarından ve hukukun temel ilkelerinden asla taviz vermemektir.
Bütün savunma mekanizmalarını, türlü türlü öz aldatmacalarını ellerinden alıp, birbirlerine ne kadar çok benzediklerini aniden gösterebilsek, hemen oracıkta aklını oynatacak olan iki insan, terör eylemleri gerçekleştiren militan ve onun işkencecisidir. İnsanın büyük bir tiksinti duyduğu ve ölümüne nefret ettiği birisine ikiz kardeş kadar benzediğini fark etmesinden daha dehşet verici başka bir deneyim olabilir mi?
Bu işten bilhassa zevk alan psikopatları bir kenara bırakırsanız eğer, ortalama bir işkenceci, ‘devletin bekasını’, ‘milletin bütünlüğünü’ korumak, yani ulvi bir amacı gerçekleştirmek için karşısındakine acı verdiğini düşünür. Çirkin bir şey yapıyor olabilir ama o bunu daha büyük bir ‘iyiliği gerçekleştirmek’ için yaptığını sanmaktadır. Zaten işkence yaptığı insanların hepsi de ‘kötüdür’. Ortalığa bomba koyan, kör hedeflere saldıran militan da yine büyük ve ulvi amaçlarla hareket ettiğini düşünür. Bu yolla ‘devrime’ ulaşacak, ‘faşist devleti’ cezalandıracak veya emperyalistlere kan kusturacaktır. Arada ölen masum insanlar da bu ulvi amaca ulaşmak için katlanılması gereken, kaçınılmaz yol kazalarıdır.
İşkenceci ve terörist, sürekli olarak birbirlerini besler; destekler ve yeniden üretirler. İşkenceci, yaptığı işkencelerle örgütü çökerttiğini zannederken, en sıradan militanları, kanlı eylemler gerçekleştirecek nefret ve kinle doldurur. Terörist ortalığa bomba koyarken müstakbel işkencecilerin kendilerini meşrulaştıracakları zemini hazırlamaktadır usulca. Amerikan Büyükelçili’ğine intihar saldırısı gerçekleştiren Ecevit Şanlı’nın medyaya yansıyan ilk görüntüleri, hızla yukarıda bahsettiğim düşüncelerin kafamdan geçmesine neden oldu. Şanlı’ya, 1997’de Türk bayrağı önünde verdirilen pozda, sol kolunu kaldırmak için sağ kolundan destek almak zorunda kaldığı görülüyor. Belli ki polis ‘filistinaskısı’ndan henüz indirmiş Ecevit Şanlı’yı. Bana sorarsanız, ‘intihar eylemcisi’ olmaya doğru giden uzun yol, işte tam da orada başlamış. Tıpkı daha önce pek çok kez yaptığı gibi DHKP-C bu defa da masum insanları öldürdü ve yaraladı. Normalde örgüt, polisi hedef alıyor kör saldırıları için. Karakollarda görev yapan, karın tokluğuna çalışan, gecekondularda yaşayan polisleri öldürüyorlar. Bu defa ‘Amerikan emperyalizmi’ni hedef alıp, asgari ücretle karnını doyurmaya çalışan bir güvenlik görevlisini öldürüp, bir basın emekçisini yaraladılar.
Ecevit Şanlı da tıpkı daha önce Sabancı suikastını gerçekleştiren Mustafa Duyar gibi, örgütün taşeron olarak kullanıldığı bir eylemi gerçekleştirmiş gibi görünüyor. Şanlı da Duyar gibi içindeki büyük kin ve nefretle hedefine kilitlenmiş giderken örgütünün hangi soğukkanlı oyunun taşeronu olarak kullanıldığını hiçbir şekilde aklından geçirmiyordu muhtemelen. Duyar’ın arkadaşını Sabancıların yanına Susurlukçu bir polis şefi yerleştirmiş ve Duyar cezaevinde öldürüldükten sonra da cezaevinden Ergenekonculara selam gönderilmişti. Şanlı’nın saldırısından sonra kimin kime selam söylediğini şimdilik bilemiyoruz. Son sözlerim de ABD Büyükelçiliği’ne yapılan bu kanlı saldırıdan hareketle adı DHKP-C ile birlikte anılan herkesi bir biçimde hedefe oturtturmaya çalışanlara: Çağdaş Hukukçular Derneği yöneticisi ve üyesi avukatların gözaltına alınması ve tutuklanmalarını daha önce bu köşede eleştirmiştim. O eleştirilerim bugün için de bakidir. Avukatların haklarını savundukları sanıklarla aynı suçlamalara maruz bırakılıp tutuklanmaları her zaman için şüphe uyandırıcı girişimlerdir. Hele hele hakkında soruşturma olduğunu duyup kendi isteğiyle yurtdışından dönen avukatları “Kaçma şüphesi var” diye tutuklamak, hukuksuzluğun dikâlâsıdır.
Önüne geleni silip süpüren, terörle mücadele söz konusu olduğunda, hukuktan ve insan haklarından taviz verilmesi gerektiğini düşünenler fena halde yanılıyorlar. Terör söz konusu olduğunda ‘düşman ceza hukuku’ uygulanması gerektiğini savunanlar, tıpkı işkenceciler gibi, terörün ruhsal gıdasını temin ediyorlar sadece. ABD Büyükelçiliği’ne yapılan terör saldırısını kınıyor, tel’in ediyorum. En etkin terörle mücadele yönteminin insan haklarından ve hukukun temel ilkelerinden asla taviz vermemek olduğunu bir kere daha altını çizerek söylüyorum.
Yorum Yap