- 31.12.2012 00:00
Menderes'in hataları bir yana ama onun ve arkadaşlarının Yassıada'da maruz bırakıldıkları kalleşlik insanın içini parçalıyor.
Son birkaç haftadır hummalı bir şekilde Mehmet Ali Birand’ın hazırladığı belgeselleri izliyorum. İlk olarak, internette arama yaparken 12 Mart belgeselinden bir klip izledim. İçimde büyük bir merak uyandı, gittim belgeselin orijinalini satın aldım ve bir solukta izledim. Kâh derin düşüncelere gark oldum kâh gözlerim doldu izlerken. Gençler, işçiler, sağcılar, solcular ayaklanıyor, kendi düşlerinin peşinden koşuyor ama bütün yollar gelip bir darbe heyulasının önünde kesişiyordu. Askeri darbeye çıkıyordu bütün sokaklar.
12 Mart belgeselini bitirince, bu defa “Niye öncesini seyretmedim” diye hayıflandım. Demir Kırat belgeselini buldum, bu defa onu izlemeye koyuldum. Zaten kafamın bir kenarında dolaşan, “Bugünün Türkiyesi 60 öncesine benziyor” düşüncesi, belgeseli izledikten sonra epey bir boyut kazandı. Sürekli olarak Menderes’e serzeniş ederken buldum kendimi: “Yahu tek parti diktatörlüğünden çıkarmışsın ülkeyi, her şey ama her şey yoluna girmişken neden sürekli olarak gerginlik yarattın, neden demokrasiyi derinleştirmek varken diktatörlüğe heves ettin?” “Ekonomi tıkırında, oylar geliyor, Meclis’te ezici çoğunluğun var, neden ileriye bakmak varken gittikçe daha da otoriterleşen bir rejim oluşturmaya kalktın?” Keşke AK Partililer de oturup bu belgeseli kısa bir zaman diliminde izleseler, benzeri saçmalıkların bugün de yapılıyor olduğunu görüp, şaşıracaklarını düşünüyorum.
O dönemle başka paralellikler de kurdum kafamda. Biliyorsunuz 6-7 Eylül olayları Menderes döneminde gerçekleşti.
Hani Sabri Yirmibeşoğlu’nun “Muhteşem bir Özel Harp örgütlenmesiydi” dediği pogrom. O gün Menderes bu utanç verici olayı örtbas etmek yerine, peşini kovalasa, o işin gerçekten nasıl olduğunu anlamaya çalışsa, kendisini öğütmek üzere dönen çarklara da çomak sokmuş olacaktı diye düşünüyorum. Bugünün 6-7 Eylül olayı da Roboski katliamı gibi görünüyor bana, sanki tarih sinsi bir şekilde tekerrür ediyor.
Menderes’in hataları bir yana ama onun ve arkadaşlarının Yassıada’da maruz bırakıldıkları kalleşlik insanın içini parçalıyor. Bu mahkemenin kurulması ve idamlara giden yolda Türk aydınlarının oynadığı rolü ve nasıl kraldan çok kralcı kesildiklerini görmek midenizi bulandırıyor.
Bu iki darbeden sonra, Birand’ın 12 Eylül belgeselini izliyorum. Keşke bu belgeseli de oturup CHP’liler dikkatli bir şekilde izleseler. Ecevit’in kontrgerillaya karşı savaş açtığında geçtiği önlenemez yükselişin, ‘oyunu Türkiye gerçeklerine göre oynamaya’ kalktığında nasıl keskin bir inişe geçtiğini görebilseler? Keşke, Ecevit’in dilinden düşürmediği Özel Harp Dairesi’nin kapağının neden açılmadığını bugünün CHP’lileri sorsa ve sorgulasa.
Bundan sonra da herhalde 28 Şubat belgeselini izleyeceğim. İşte yılın bu son günlerini Birand’ın çok uzun yıllara yayılmış zihin emeği ve göz nuru bu belgesellerini izleyerek geçirdim. Bütün bu değerli çalışmaları için Türkiye’de demokrasinin yeşerip yerleşmesi için çaba gösteren herkes adına Mehmet Ali Birand’a buradan teşekkür etmek istiyorum.
Keşke hepimiz oturup bütün bu kanlı, puslu geçmişe bakıp kendi hesabımıza dersler çıkarabilsek. Türkiye’nin ‘intikam tarihine’, ‘gücü bulunca hemen tek adam olma heveslerine’, ‘iktidarı almak için derin güçlerden medet umma illetine’ bir son verebilsek. Demokrasinin vazgeçilmez ve taviz verilemez tek değer olduğu üzerinde sahici ve samimi bir uzlaşmaya varabilsek. Gelecek günlerin daha fazla demokrasi ve özgürlük getirmesi dileğiyle yeni yılınızı kutluyorum.
Yorum Yap