Taylan Akdoğan: Evrenin sadece yüzde dördünü çözdük

  • 3.09.2012 00:00

 

Taylan Akdoğan: Evrenin sadece yüzde dördünü çözdük

Bu buluşlar sayesinde daha kolay enerji üreteceğimiz bir sistemi öngörebilirsek, yüz yıl sonra onu kullanıyor olabiliriz. Pratikte sonsuz enerji anlamına gelir bu. Herkes istediği gibi tarım yapar, fabrikalar bedava enerjiyle çalışır.”

“Dünya’ya benzeyen gezegenlerin olduğu ortaya çıktı. Ama bunlarda canlı var mı yanıtlanamadı şu anda. Bize benzer canlıların olması için o gezegende su olması şart. Böyle yaşanabilir gezegenlerin olması mümkün.”

 

Güneş’in yakıtı bitecek! Güneş yakıtı bittikten sonra sönecek. Güneş’in sönmesi demek, çevresindeki karbon temelli sıcaklığa ihtiyaç duyan canlıların yok olması demek. Şu anki resimde böyle kötü bir son var.”

 

***

NEDEN TAYLAN AKDOĞAN


Türkiye çok daraldı, kendi içine hapsoldu. Otuz yıldır süren savaş gene başköşede oturuyor. Buna şimdi bir de Suriye sorunu eklendi. Türkiye, Suriye ile de savaşın eşiğinde duruyor. Herkes siyaset ve savaş konuşuyor. Sadece dünyanın değil, evrenin de merkezi Türkiye’ymiş gibi yaşıyoruz biz burada. Hâlbuki insanlık bizim bugün konuştuklarımızdan iki, üç yüz yıl öteye çoktan geçmiş, bambaşka meselelerle ilgileniyor. Evrenin sırrını çözmek için önemli adımlar atılıyor. Böylesine daralan ve sıkışan, inatla kendini tekrarlayan bir ülkede aklımızı ve algımızı biraz genişletebilmek için evrenin oluşumuyla ve geleceğiyle ilgili araştırmalar yapan Türkiye’nin önemli fizikçilerinden Taylan Akdoğan’la konuştuk. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi 
Doç. Dr. Taylan Akdoğan bize evrenin bilebildiğimiz gerçeklerini ve sırlarını anlattı. Okuyunca Türkiye’deki meseleler size biraz anlamsız gelecek. En azından bir süreliğine... Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun olduktan sonra doktora derecesini 2003 yılında Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) alan ve doktora sonrasında bir süre gene MIT’de araştırmacı olarak çalışan, 2006 yılından beri de Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü’nde öğretim üyeliği yapan bilim adamı Taylan Akdoğan parçacık fiziği ve nükleer fizik konusunda araştırmalar gerçekleştiriyor. 1995’ten beri CERN’deki Atlas projesinde çalışan Doç. Dr. Akdoğan, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun da Danışma Kurulu üyeliğini yapıyor.

***

 

NEŞEDÜZEL: İsviçre’de Higgs bozonu denen bir şey buldular ve bütün dünya heyecanlandı. Buldukları neydi?

TAYLAN AKDOĞAN: Bir kere şu anda biz Higgs bozonunu bulduk demiyoruz, Higgs bozonunu bulduğumuzu düşünüyoruz. Çünkü Higgs bozonunun bulunmasını beklediğimiz enerji bölgesinde yeni bir şey olduğunu keşfettik ama bu parçacığın gerçekten Higgs olup olmadığını anlamak için daha başka özelliklerine de bakmamız gerekiyor. O özelliklere henüz bakılmadı. Daha fazla veri almaya ihtiyaç var. En fazla bir yıl içinde sonuçlanır bu.


Peki, sizce buldukları Higgs mi, değil mi?

Bana sorarsanız ben bulunanın Higgs bozonu olduğu yönünde iddiaya girerim.


Higgs bozonunu nasıl buldular peki
?

Bir parçacığı tesbit edebilmek için bir kaç yöntem var. Biri, iki parçacığı birbiriyle çarpıştırmak. Parçacıkları ne kadar yüksek enerjiyle birbiriyle çarpıştırırsak, daha yüksek enerjideki parçacıkları üretebiliriz. İsviçre’nin nükleer fizik laboratuarı dediğimiz CERN’de yapılan da iki protonu müthiş bir hızla çarpıştırmak oldu. Evrende olabilecek en yüksek hız olan ışık hızına çok çok yakın bir hızla iki proton çarpıştırıldı. Biraz daha arttırsak ışık hızı olacaktı neredeyse. Bu öyle müthiş bir hızdı ki, 27 kilometre çapındaki dairesel bir yörüngeyi saniyede 11 bin kere kat ediyordu.


Bu çarpışmada ne elde ediliyor?

Bu müthiş enerjideki iki protonu birbiriyle çarpıştırdığımızda bir sürü olay elde ediyoruz. Bu olayların bazılarının sonucunda da Higgs bozonu ortaya çıkıyor. Fakat Higgs bozonu doğrudan tesbit edilemiyor çünkü Higgs uzun süre yaşamıyor. Çok çok kısa süre sonra başka parçacıklara dönüşüyor. Dönüştüğü parçacıklardan biri de foton dediğimiz ışığı oluşturan parçacıklar. Fotonları ise detektörlerle tesbit etmek kolay.


Niye kolay?

Çünkü fotonlar sonsuza dek yaşayabiliyorlar ve detektörümüzün içinden geçtikleri zaman iz bırakıyorlar. İşte o fotonların özelliklerine bakarak parçacığın nerede oluştuğunu, nerede öldüğünü, nerede yok olduğunu, enerjisini ve kütlesini tesbit etmek mümkün oluyor.


Biz bununla nereye varmak istiyoruz?

Teorimizi ispatlamaya çalışıyoruz. Parçacık fiziğinde standart model diye bir teori var. Lisede kimya dersinde elementler tablosunu öğreniriz. 200 element vardır. Bizim standart model teorimizde de buna benzer bir parçacıklar tablosu var. Higgs hariç, teorimizde varsaydığımız tüm parçacıkları bugüne dek laboratuar ortamında gözlemledik. Higgs’i gözlemlemek, yapbozun son parçasını koymak gibi bir şey. Higgs’i bulmak, teorinin doğru olduğunu ortaya koyuyor. Bu teori, parçacıkların özelliklerini ve birbirleriyle etkileşimlerini açıklayacak.


Hangi bilmeceyi çözmeye çalışıyoruz biz?

Evreni anlamaya çalışıyoruz. Çevremizde olup biten maddenin neden yapıldığını anlamaya alışıyoruz. Bir tek Higgs bozonu kalmıştı. Yani maddeyi oluşturan son parçayla ilgili soru işareti vardı.


Kaç kişi çalıştı CERN’deki bu araştırmada
?

Yaklaşık on bin mühendis ve fizikçi çalıştı. Bu tür deneylerin yapılabilmesi için insan faktörü çok önemli. Oradaki bilim adamlarının, teknisyenlerin, mühendislerin çok büyük bir özveriyle çalışmaları lazım. CERN’de veri alımının yoğun olduğu zamanlarda, oradaki aktivite açısından öğlen 12 ile gece yarısı 12 arasında bir fark yoktur. İnsanlar gece gündüz çalışıp devamlı veri alıyorlar. Oraya gittiğimde ben de günde altı yedi saat uyumak dışında kalan süremin tamamını laboratuarda geçiriyorum. Çünkü çok büyük bir soru işareti var ve bu sorunun cevabı çarşafın altında. Biraz çaba sarf edersek çarşafın altındakini göreceğiz. Çarşafı kaldırma noktasına gelmişiz. Onun için vargücümüzle çalışıyoruz. Çünkü son parçacığı da bulduğumuzda evreni çözmede bir adım daha ilerleyeceğiz.


Evrenle ilgili hangi sorunun cevabı verilip, sıra hangi sorunun sorulmasına geliyor?

Evrene baktığımız zaman maddeyi görüyoruz. Gördüğümüz maddenin ne olduğu, neden yapıldığı ve nasıl birbiriyle etkileştiği sorusu biraz önce sözünü ettiğim o parçacıklar tablosuyla cevaplanıyor. Bu tablonun son parçası Higgs bozonu işte! Soru orada bitmiyor tabii. Bu sorunun daha da ötesi olacak. Aslında biz evreni oluşturan tüm enerjinin sadece yüzde 4’ünü biliyoruz. Bunlar da su, nötron, proton dediğimiz şeyler...


Evrenin geri kalanını ne oluşturuyor?

Evrenin diğer yüzde 20’sine kara madde diyoruz. Ama evrene baktığımızda bu kara maddeyi göremiyoruz. Biz bu yüzde yirminin sadece etkilerini ve ortaya çıkardığı sonuçları görüyoruz. Evrenin geri kalan yüzde 75’ine gelince... O da kara enerji dediğimiz bir enerji. İşte bu kara enerji, evrenin gitgide genişlemesine neden oluyor.


Evren nereye doğru genişliyor?

Evren her yere doğru genişliyor... Bir balon düşünün. Balonun üstüne ufak yuvarlaklar çizeyim. Bunlar galaksiler olsun. Balonu şişirdikçe tüm evren aynı anda her yere doğru genişliyor. Ya da bir kek düşünün. Kekin içinde fındıklar olsun... Her fındık bir güneş sistemini ya da galaksiyi temsil etsin. Bu keki sonsuz bir kek olarak düşünün. Kek piştikçe sonsuz büyüyor ve daha fazla sonsuz oluyor.


Evrenin dışında bir evren daha mı var?

Teoriler var ama ben başka bir evren var diyemem. Bunlar sadece teori. Bu soruyu soruyorlar ve bence iyi de ediyorlar.


Başka bir evren varsa ne yaşarız?

Gözüktüğü kadarıyla bizim evrenle bir çatışması yok onun. Hâlâ hayattaysak bizim açımızdan bir şey değişmez. Bunu gözleme dayanarak söyledim.


Evrenin başlangıcından söz ediyoruz. Evren nasıl başladıysa bir gün de öyle bitecek mi?

Evrenin genişlediğini gökbilimci Hubble ortaya koydu ilk. Fakat Hubble’ın bu genişlemede üç tane opsiyonu vardı. Hangisinin doğru olduğunu o zamanki teknolojiyle ölçmek mümkün değildi. Bu opsiyonlardan biri evrenin kritik bir hızla genişlemesiydi. Bu opsiyona göre, iki galaksi arasındaki hız artıyor fakat bunun bir üst limiti var. O üst limite doğru yaklaşılıyor ama bu üst limite ulaşılması için sonsuz zaman gerekiyor. Kritik hız bu!


Evrenin geleceğiyle ilgili diğer opsiyon ne ?

Diğeri, evrenin kritik hızın altında genişlemesi ! Buna göre, iki galaksi arasındaki hız artıyor ve belli bir mesafeye geldiklerinde duruyorlar ve ardından geri dönüyorlar. Çünkü bunlar birbirlerini çekiyorlar ve büyük patlamanın olduğu konuma tekrar dönüyorlar. Böyle tekrar hepsi biraraya geldikleri zaman, başka bir büyük patlama bunları açacak diye bekleniyor. Yani bu durumda evren gitgide genişleyip daralıyor, genişleyip daralıyor. Bu sonsuza kadar devam ediyor.


Büyük patlamalarla evren tekrar tekrar oluşuyor yani...

Evet. Devamlı bir patlama olacak. Yeniden canlı oluşacak, belki her şey yeniden devam edecek. Bu iyi opsiyondu! Üçüncü opsiyon ise en kötüsüydü. Buna göre, evren genişliyor ve genişlemesi gitgide artıyor. Daha da fazla genişliyor. Şu anda olan o! Bunun sebebi de kara enerji ve kara madde.


Nasıl bir son bekliyor evreni? Ne yaşanacak?

Tüm bu galaksiler birbirlerinden sürekli uzaklaşacaklar. Bu uzaklaşma hiçbir zaman durmayacak. Spekülasyon yapıyorum tabii burada. Mesela Güneş Sistemimiz hiçbir zaman başka bir güneş sistemine yaklaşamayacak. Bütünün içindeki galaksilerden devamlı uzaklaşacak. Güneş’in bir süre sonra yakıtı bitecek. Ne kadar hidrojen var ve bu hidrojen daha ne kadar gidecek, ölçüyoruz biz bunu bugün.


Güneş’in yakıtı daha ne kadar devam edecek?

Bu yakıt daha on milyar yıllar mertebesinde gidecek... Yani yakıt şu anki evrenin yaşı mertebesinde sürecek daha. Endişe edilecek bir şey yok. Biz rahat yaşarız yani. Fakat endişe edilecek şey şu.


Ne?

Eninde sonunda galaksiler birbirinden tamamen uzaklaştığı için Güneş’in yakıtı bitecek ve Güneş yakıtı bittikten sonra sönecek. Güneş’in sönmesi demek, çevresindeki karbon temelli sıcaklığa ihtiyaç duyan canlıların tamamen yok olması demek! Çünkü enerji olmadan, Güneş olmadan bizim yaşamamız mümkün değil. Dolayısıyla şu anki resme göre böyle kötü bir son var.


Dünyaya benzeyen başka gezegenler var mı peki?

Dünya’nın çapında, dolayısıyla kütlesinde, dolayısıyla Dünya’daki yerçekimi kadar yerçekimi olan benzer gezegenler gözleniyor şu anda. Yani Dünya’ya benzeyen gezegenlerin olduğu ortaya çıktı. Ama bunlarda canlı var mı yok mu sorusu şu anda yanıtlanamadı. Bunu doğrudan gözlemlemek mümkün değil.


Bize benzer canlılar var mı peki?

Bize benzer canlıların olması karbon temelli canlıların olması demektir. Karbon temelli canlıların olması için su olması gerekiyor. Bize benzer canlıların olması için o gezegende su olması zorunlu yani.


Başka bir gezegende su olması ihtimali yok mu?

Var tabii. Yaşanabilir gezegenlerin olması mümkün. Bu rakam birden büyük.


Higgs bozonuna dönersek... Bu parçacığın varlığını keşfeden fizikçi Higgs, “Bunun bulunması ne işe yarayacak bilmiyorum” dedi. Bu ne işe yarayacak
?

“Neden temel bilim, temel fizik yapıyoruz” sorusunu sormaya benziyor bu. 1800’lerin sonunda elektriği bulan Faraday’dan önce biz mum ışığında oturuyorduk ya da atlı arabaya biniyorduk. Elektrik bulunduğunda ilgili bölgenin devlet adamı Faraday’a, “Bu ne işe yarayacak” diye soruyor.


Faraday ne cevap veriyor?

Faraday’ın cevabı şu oluyor. “Bunun ne işe yarayacağını bilmiyorum ama bildiğim şey gelecekte siz bunun için vergi keseceksiniz” diyor. Higgs parçacığının 20 yıl sonra ne işe yarayacağını bilmiyorum ama bunun hayatımızı güzelleştireceğini biliyorum. Çünkü temel fizikte her zaman böyle olmuş. Temel fizik sayesinde hayatımız daha güzelleşecek. Mesela vücuttaki kanserli hücrelerin tesbiti için kullanılan bed scan.... Bugün biz onun sayesinde kanserli bölge şurası diyebiliyoruz. Bu tamamen parçacık fiziği aslında.


Peki, Higgs parçacığının bulunması başka buluşlara yol açacak mı
?

Şimdi evrenin yüzde 20’sini oluşturan kara maddenin peşine düşeceğiz. Artık bundan sonraki aşama kara madde nedir, kara enerji nedir olacak.


Bu buluşla insanları ışınlamak mümkün olabilir mi?

Mümkün değil. Işınlamanın çok ilkel bir versiyonunu laboratuarda şu anda yapabiliyoruz. Bir fotonu bir yerden başka bir yere ışınlayabiliyoruz. Yani fotonun tamamen aynısını başka bir yerde yaratabiliyoruz. Elektronu da aynı şekilde yapabiliyoruz. Ama bu sadece bir tane parçacık. Büyük bir cismi ışınlamaya gelince, onu aynı anda ve aynı durumda başka bir yere göndermekten bahsediyoruz demektir. O büyük kütlenin içerisinde kaç tane parçacık var? Bir gram hidrojen gazının içinde bile on üzeri 23 hidrojen atomu var.


Anlamadım...

Yani birden sonra 23 tane sıfır içeren hidrojen atomu var. Bunların her birinde bir elektron var. Birden sonra 23 tane sıfır olan parçacığı aynı anda bir yere göndermekten bahsediyoruz ışınlama derken... Bugünkü teknolojiyle bunu yapmak imkânsız. Işınlama o kadar zor bir olay ki, bunu hangi gelecekte yapabileceğimizi bile tahmin edemeyiz.


Ama mümkün değil de diyemeyiz, öyle değil mi?

Işınlamayı, bence her zaman olabilir diye düşünmemiz gerekir.


Her şey büyük patlama ile başladı deniyor. Büyük patlamada tanrı parçacığının nasıl oluştuğunu biliyor muyuz?

Büyük patlamadan sonra olan şey şudur. Var olan atom altı parçacıkların yavaş yavaş biraraya gelip daha komplike parçacıkları, daha komplike sistemleri oluşturmasıdır bu. Yani orada kendi kendine oluşan bir şey yok. Başlangıçta da Higgs vardı, şimdi de Higgs var. Orada herhangi bir yaratılış sözkonusu değil. Olayın en başını anlamamız şu anda mümkün değil.


Başladığı ânı bilmiyor muyuz?

Bilmiyoruz. Başladığı ânı bilebilmek için o ortamı laboratuarda yaratabilmek gerekir. Büyük patlama bütün her şeyin sıfır hacimde olması demek! Sonsuz enerji yoğunluğu olması demek! Laboratuarda sonsuz enerji yoğunluğunda bir ortam yaratabilmek için de sonsuz enerjide bir hızlandırıcıya ihtiyaç var. CERN’deki dünyanın en güçlü hızlandırıcısı ama sonsuz değil. Hiçbir zaman sonsuz olamaz.


Peki, biz büyük patlamada birbirini tamamlayan şeylerin nasıl oluştuğunu biliyor muyuz
?

Büyük patlamadan hemen sonra, enerji yoğunluğu çok büyük olan çok sıcak bir evrenden söz ediyoruz. Ama aynı zamanda bir basınçtan da bahsediyoruz. Dolayısıyla bir genişleme var! Genişledikçe soğuyorlar. Hızlı hareket eden iki yapışkan top düşünelim.


Evet...

Bu iki topu birbirine hızla çarptırdığım zaman, ne kadar yapışkan olurlarsa olsunlar bu toplar sekerler. Toplar daha yavaş hareket ettiklerinde ise birbirlerine yapışabilir duruma gelirler. Büyük patlamadan hemen sonra ortam çok sıcak olduğu için parçacıklar çok hızlı hareket ediyorlar. Soğudukça ise...


Soğudukça ne oluyor?

Soğudukça daha yavaş hareket etmeye başlıyorlar. Dolayısıyla parçacıklar birbirlerine yaklaştıkları zaman artık birbirlerini tutmaya başlıyorlar. İki ya da üç temel parçacık biraraya geldi mi, işte o zaman daha komplike bir sistem oluşuyor. Bunun adı proton! Yaklaşık 300 saniye içinde oldu bu. Bütün protonlar üç yüz saniye içinde oluştu! Bu arada çevrede bir sürü elektron var.


Onlar ne yapıyor?

Onlar da çok hızlı hareket ediyor. Protona geliyor, sekiyor ve gidiyor. Ya da üstüne düşüyor. Ama ortam soğudukça daha yavaş hareket etmeye ve çevresinde yörünge oluşturmaya başlıyor ve hidrojen oluşuyor.


Bu oluşum hâlâ devam ediyor mu?

Oluşum hâlâ devam ediyor tabii... Bazısı nötronstar oluyor. Bazısı güneş oluyor. Bazısı beyaz cüce, bazısı dev cüce oluyor. Bir sürü gökcismi var. Güneş sistemi dört milyar yıl önce biraraya geldi.


Büyük patlamanın, birbirini tamamlayan onca şeyi birarada ortaya çıkarabilmesi, bunun, sanki yeni bir oluşumun ön hazırlığının bilinçle yapıldığını düşündürecek bir mükemmeliyette olduğunu mu gösteriyor?

Bütün bunlar müthiş tabii.. İnsanı hayretlere düşürmüyor değil bu. Ama bunun bilinçli bir şekilde tasarlanarak olup olmadığı temel bilimlerin sorusu değil. Biz evreni gözlemleyip bunu modellemeye çalışıyoruz. Bizim işimiz bu. Sizin sorunuz bir teologa sorulmalı belki.


Büyük patlama bir tesadüf mü sizce?

Temel bilim yapan birinin sorabileceği, yanıtlayabileceği bir soru değil bu. Biz sonuçta gözlemsel bilim yapıyoruz. Gözlemlediğimiz şeyi anlatıyorum ben size.


Bu mükemmeliyeti gördüklerinde bilim adamları ne hissederler?

Şahsi bakışıma göre, müthiş bir olay bu. Biz evreni anlamaya çalışıyoruz. Bizim en büyük sorumuz, “evren nedir” sorusudur. “Higgs’i bulduk, olay bitti, kenara çekilelim” diyemeyiz. Soru sormaya her zaman devam etmeliyiz. Soru sormanın sonu gelmeyecek. Bir soruyu yanıtlarken başka sorular ortaya çıkıyor.


Şimdi hangi soru ortaya çıktı?

Kara enerji ve kara madde nispeten yeni sorular. Gözlemsel astrofizik olmadan bunları sormuyorduk. Bizim şu anda gördüğümüz, tüm evrenin sadece yüzde dördü. Kara enerjiyi ve kara maddeyi doğrudan görmüyoruz. Higgs bozonunun bulunmasıyla evrenin yüzde 4’ünü neredeyse çözdük. Şimdi yüzde 4’ün ötesine geçilecek. Evrenin yüzde 96’sını evrenin anlamak için sorular sorulmaya devam edecek.


Bilim, evrenin yüzde yüzünü çözebilecek mi sizce?

Yüzde yüzüne ulaşmak için tahmin ederim sonsuz zamana ihtiyacımız olacak. Diyelim ki kara maddeyi, yani yüzde 20’yi de çözdük. Arkasından evrenin yüzde 75’i yani kara enerji gelecek. Onu anlarken ortaya ufak bir ayrıntı çıkacak ve o ayrıntıyı anlamak için bir 200 yıl daha çalışmak gerekecek.


Kara maddeyi anladığımızda ne olacak? Nasıl bir hayat bekliyor bizi?

Daha iyi bir hayat olabileceğini düşünüyorum. Bir şeyi bildikten sonra daha kötü duruma gelmeyiz. Neticede bilim öğrendikçe, bunu kendimiz için nasıl kullanırız aşaması da arkasından geliyor. Kara maddeyi daha iyi anladıktan sonra belki uzaydan, boşluktan vakumla enerji üreteceğiz. Neticede kara madde dediğimiz enerji kaynağı.


İnsanoğlu bir gün her şeyi anlayabilecek mi?

Benim şahsi görüşüm., soru sormamız hiç bir zaman bitmeyecek.


Evren hakkında yüz sene sonra neler bilebilecek insanlar sizce?

Yüz sene önceki durumumuzla karşılaştırıp, cevap vereyim bu sorunuza. Elektrik yüz sene önce bulundu. Rölativite bulundu. Einstein, Faraday ve Maxwell sayesinde bugün elektriği, rölativiteyi kullanıyoruz. Mesela araba kullanırken bize yol gösteren GPS denen aletler rölativite sayesinde çalışıyor. 100 sene sonra da Higgs’i bulduk. Şimdi kara madde, kara enerji üzerine odaklanacağız. Bunlar sayesinde yeni bilgilere ulaşacağız. Hâlihazırda kara maddeyi nasıl tesbit ederiz diye araştırma yapılıyor zaten. Kara maddeyi tesbit edecek detektörlerin yapılması gayet mümkün.


Bu bilgi, bu ilerleme hayatımıza nasıl yansır sizce?

Bunların işimize nasıl yarayacağını bilebilmek için şunu sormalıyız. Bugünkü problemimiz ne? Çünkü problemimizi çözecek şeyler yapmaya çalışırız. Problemimiz olmayan bir şeyin üzerine gitmeyiz. Bugün dünyanın en büyük problemi enerji. Ucuz petrol bitmek üzere. Başka enerji kaynaklarına yönelmek zorundayız. Bu buluşlar sayesinde... Parçacıkların, kara maddenin ve kara enerjinin anlaşılması sayesinde, daha kolay enerji elde edebileceğimiz bir sistemi öngörebilirsek, yüz yıl sonra o sistemi kullanıyor olabiliriz. Pratikte sonsuz enerji anlamına gelir bu! Dünyada sosyoekonomik etkisi müthiş olacaktır bunun. Bugün Afrika’da insanlar açlıktan ölüyor. Oysa herkesin enerji kaynağı olsa, herkes istediği gibi tarım yapar, fabrikalar bedava enerjiyle çalışır. 100 yıl, 200 yıl sonra olabilir bu!..


neseduzel@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Ad Soyad Giriniz...
    Ad Soyad Giriniz...
    9.12.2014 11:18

    kaç tane işbaşaran hesabı var kontrol ettiniz mi melih bey

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums