- 11.02.2011 00:00
Yaşadığımız kentin sahibi olduğumuzun farkına vararak, kentimizde yapılacak dönüşümlerde söz sahibi olmak için örgütlenmemiz gerekir.
Kent konseylerinin kurulması; Tepeden verilen direktiflerle başlamış olsa da, kentli olma bilincinin gelişmesinde önemli bir adımdır. Kent konseyine katılan, emek veren herkesle birlikte, kentimizin sorunlarını konuşmayı, tartışmayı, çözüm önerileri üzerine alternatif projeler üretmeyi öğreneceğiz. Hep birlikte kararlar alacağız ve aldığımız kararların takipçisi olacağız. Tabii ki eksiklerimiz, hatalarımız olacak. Belki zaman, zaman eleştiri yaptığımızda alınanlar olacak, ama yılmadan devam etmeliyiz. Kent konseylerinin siyasetler üstü oluşum olmasını sağlamak; yapılan hatalara ve eksikliklere rağmen, küsmeden çalışmalar içinde olmaya çalışmakla mümkündür.
Örneğin, 22 Ocak 2011 tarihinde gerçekleştirilen Akçakoca Kent Konseyi Genel Kurulu’nun tatsız geçmesine neden olan; çalışma guruplarının sunumlarının tartışılamaması, hevesimizi kırsa da, çoğumuza “kağıttan oluşum” duygusu yaratsa da devam etmemiz gerekiyor. O gün, (iyi niyetle) Projelerini halka anlatmak ve tartışmak isteyen Belediyenin davet ettiği uzmanların sunumları ve plaket töreni toplantıya damgasını vurduğu için hayal kırıklığı yaşamıştık. Daha sonra, Kent Konseyi Yürütme Kurulu ve Belediye Başkanı Fikret Albayrak’ın davetiyle Özkök Kültür Evi’nde sabah kahvaltısında buluşan çalışma gurupları, bir-iki arkadaşımızın dışında “aman kimse kırılmasın, darılmasın” diye bu eksikliği bile tartışamamıştı.
Akçakoca halkı, daha önceki belediye başkanlarımızın konuya ilgi göstermemesi nedeniyle 1992’den beri dünya çapında çalışmaların yürütüldüğü “Yerel Gündem 21” programından yararlanamadığı gibi, Sayın Fikret Albayrak dönemine kadar, Kent Konseylerinin kurulması konusunda da ciddi adımlar atılmadığı için kent yönetiminde söz sahibi olamamıştır. Bu nedenle, kent konseyine destek veren Sayın Albayrak’ı kutlamak isterim. Bu demek değildir ki, kent konseyi çalışanları, belediyenin yan kuruluşudur. Başkanın, kent konseyi üyelerini kendi propagandistleri olarak gördüğünü düşünmesem de, böyle düşünülmesine yol açacak yaklaşımlardan kaçınmasında fayda var. Onun döneminde, yerel birçok sorunun bizzat kendisi ile tartışılabilmesi takdire şayandır ama lütuf da değildir. Halk ne kadar ilgisiz görünürse görünsün, kendine mesafeli duranla, yakın olanı anlayacaktır. Başlıkta da yazdığım gibi, hep birlikte öğreniyoruz, öğreneceğiz. Başkanımız da bizim gibi öğreniyor. Hiçbir adım atmayan, iş yapmayan insan hata da yapmaz, iş yapıyorsak, insanız hatalarımız da olacak tabii ki. Hatalarımızdan ders almayı biliyorsak, aksi ispatlanana kadar iyi niyetli bakmayı tercih ederim.
Kent konseyi üyelerinin siyasi görüşleri ne olursa olsun, ortak paydası, “Akçakocalı olmak” olmalıdır. Akçakoca’da yaşayan, yerleşen her vatandaş bu kentin sahibidir.
Bu demektir ki; Akçakoca’mızın geleceği için, çıkarları için; siyasi, kişisel kaygılarımızı bir tarafa bırakacağız. Kent imar planından, “yüzyılın projelerine” kadar her konuda söz hakkımızı sonuna kadar kullanacağız. Sokağımızda, mahallemizde, kentimizde atılan her adımdan haberdar olacağız. Bir sabah uyandığımızda, bizden habersiz kesilen her ağacın, yok edilen her kültürel değerin hesabını birlikte soracağız. Evet, “kent konseylerinin yaptırım gücü yok” deniyor. Yaşadığı yerin çıkarları için bir araya gelen insanların gücünü küçümsemenin sonuçlarını, hangi iktidar göze alabilir? Artık adım atılmıştır ve Kent konseyleri; partilerin, şahısların değil, önerilerine kulak veren yönetimlerin arkasında güçlü bir yerel oluşum olarak yaşamak zorundadır.
ÖĞRENMEK; BİR ÖMÜR BOYU
Bir insanın hayatı yaşlandığında değil, “unumu eledim, eleğimi astım” dediğinde bitiyor. Bu yüzden, nefes aldığımız sürece yeni şeyler öğrenmek için çabalamalıyız.
Öğrenmenin ise çeşitli yolları var; okumak, gezmek, farklı şeyler söyleyenleri dinlemek ve hayatınızda hiç yapmadığınız zanaat ve sanatları yapmayı denemek.
Bir de “ben her şeyi biliyorum” kompleksinden kurtulmak gerekiyor. Her şeyi bildiğimizi düşündüğümüz anda öğrenmeye karşı algılarımızı da kapatmışız demektir. Çünkü öğrenmek; bilmediğini fark etmekle başlar.
Her şey hakkında bilgi sahibi olduğumuzu iddia etmek, aslında ne kadar cahil olduğumuzun göstergesidir. Fikir sahibi olmakla bilgi sahibi olmak aynı şey değildir. Herhangi bir konuda fikri olan söyler, bilgisi olan ise O konuyla ilgili yapılması gereken şeyler varsa; nasıl, ne zaman ve hangi koşullarda gerçekleştirebileceğini bilir ve planlar. Bilmediğimiz konuda, bilmediğimizi kabul etmek ve bilen birine danışmak bizi küçültmez, aksine aptal durumuna düşmekten kurtarır. Bilmem anlatabildim mi?
Nermin Alpay
e-mail : nerminalpayxl94@gmail.com
Yorum Yap