- 6.01.2011 00:00
Bizler, bugünümüz ve geleceğimizle ilgili kararlara, yöneticilerin ( seçilmiş olsun, olmasın) bize uygun gördüğü kadarıyla katıldık. Çoğu kez katılmadık. Seçtiğimiz adamların iki dudağı arasından çıkanı yasa bildik. Toplumda bunun yasa olmadığını ileri sürenler çıktığında ise;Onlara karşı yapılan her türlü baskıya karşı sessiz kaldık. Hatta, aman bizi de onlardan sanmasınlar diye, karşılaştığımızda yolumuzu değiştirdik.
Bizler seçimden seçime oy kullanarak, demokratik katılımın dolaylı yoldan çok küçük bir parçasını yerine getirmeye çalışıyoruz. Sonra 4 veya 5 yıl boyunca
sadece izlemekle yetiniyoruz. Çoğu kez de şikayet ediyor, yapılanlardan memnun kalmıyoruz. Oysa yönetime katılım yerelden başlayıp, merkeze doğru uzansa
hem çok şeyi hayata geçirebilir, hem de demokrasiyi doğrudan uygulama şansını
yakalayabiliriz.
Çok basit bir anlatımla; Seçtiğimiz mahalle muhtarından başlayarak, yönetime katılabiliriz. Öncelikle; Mahalle muhtarını, mahallede oturanların kimlik kayıtçısı olmaktan kurtarmalıyız. Mahalle muhtarı ayda en az bir kere mahalle halkıyla
bir araya gelerek, mahallenin sorunlarını görüşebilmelidir. Gönüllülerden oluşan
Semt sakinleriyle sorunların çözümü konusunda projeler üretebilmeli ve bu projeleri, yerel yönetime sunabilmelidir. ( Osmaniye’ye otobüs niye yok? diye kendi kendimize söylenmekle olmuyor.)
Böylece, seçilmiş yerel yönetimler halka hizmet ederken, tabandan gelen tercihleri dikkate almak zorunda kalacaklardır.
Avrupa Konseyinin hazırladığı “Avrupa Yerel Yönetimler ve Özerklik Şartı” anlaşmasını, 21 Kasım 1988 tarihinde imzalayan Türkiye, anlaşma hükümlerini
Yerine getirme konusunda yetersiz kalmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 3723 sayılı yasa olarak onaylanan ve Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilen Yerel Yönetimler Yasası 1992 yılından bu yana
adeta vitrinde bekletiliyor. Halkın yerel yönetimler aracılığıyla doğrudan söz sahibi olacağı demokratik bir yönetim tarzına nedense kaygı ile bakılıyor.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki idareci halka, halk idarecisine güvenmiyor.
Güven duygusu karşılıklı gelişir. Önce, idareciler söz verdiklerinin, imzaladıklarının arkasında duracaklar, halka rağmen, halk için anlayışından
Vazgeçecekler ve halkın sağ duyusuna güvenecekler ki, halk da onlara güvenebilsin. Demokrasi, Avrupa Birliği normlarına uymak için, Avrupa Birliğine girmek için ihtiyacımız olan bir şey değildir. İnsanca, barış içinde yaşayabilmemiz için ona ihtiyacımız var. Demokrasi; farklı görüşlerin, kültürlerin bir arada yaşama sanatını geliştirecek tek araçtır. Demokrasinin gelişmesinden
Öylesine korkuyoruz ki, mecliste kabul ettiğimiz yasalara bile sırtımızı dönüyoruz.
Oysa, demokrasiyi bir şekilde hazmetmiş Avrupa imzaya açtığı “Yerel Yönetimler ve Özerklik” yasasının amacını şöyle özetlemiştir:
“Vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkının demokratik ilkelerden biri olduğunu düşünerek,
Bu hakkın en doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğuna kani olarak, gerçek yetkilerle donatılmış yerel makamların varlığının hem etkili hem de vatandaşlara yakın bir yönetimi sağlayacağına kani olarak,
Değişik Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin demokratik ilkelere ve idarede ademi merkeziyetçiliğe dayanan bir Avrupa oluşturulmasında önemli bir katkı sağlayacağını düşünerek,……..”
T.B.M.Meclisi hiç olmazsa onayladığı maddelerin uygulanabilir olması için ek yasaları çıkararak attığı imzanın göstermelik olmadığını kanıtlayabilirdi…
Pardon, Niye böyle bir şey yapsın ki ?... Bir adım ileri, iki adım geri, Mehter takımı gibi yürüyoruz işte…
Halkın, yerel yönetimlere katılmak gibi bir derdi var mı? Neden olmasın?
Seçimden seçime hatırlanan halk olmaktan usandık artık. En basiti ilçemizde
Atanmışlar ve Seçilmişler arasındaki tartışmada Akçakoca halkının çıkarları
zarar görüyor. Halk doğrudan kararlara katılabilse tercihini taraflardan yana değil, kendi ilçesinin çıkarları açısından yapma şansını yakalayabilirdi. Yanlış karar alsa bile, bu demokratik olarak alınmış bir karar olurdu.
Özetle; Kendi ilçesinde söz sahibi olmayan, Ülke genelinde nasıl söz sahibi olabilir? Bu yüzden, demokratik katılımın yerel de başladığını düşünüyorum. Ne kadar çok katılırsak, demokrasiyi o kadar çok hazmedeceğiz.
Birlikte seçmeyi ve seçilmeyi öğreneceğiz.
Mahalle muhtarından, yerel yöneticilere ve milletvekillerine kadar tüm adayları ön seçim yaparak belirleyebilmeliyiz. O zaman seçtiklerimizin hangi partinin adamı olduğundan çok, yaşadığımız bölge için neler yapabileceğine öncelik verebilirdik.
Ama lütfen, kendine bile hayrı olmayan insanı amcanızın oğlu bile olsa, fanatik olarak taraftarı olduğunuz partiniz bile önerse seçmeyin artık!... Tercihlerinizi yaparken adayınızın, dürüst ve çalışkan olmasını, adil olmasını dikkate alsanız, duygularınızı bu işe karıştırmasanız olmaz mı?
Haziran seçimleri için adaylar birer birer ortaya çıkmaya başladı. Gözümüzü dört açarak onları iyice tanımaya çalışacağız. Kendi adamımız diye işe yaramayacağını bildiğimiz adamları desteklemeyeceğiz.
Yorum Yap