- 28.03.2015 00:00
İran bağlantılı Husi milislerin Yemen'de rejime yönelik başlattıkları savaşta rejim güçleri ülkenin büyük bir bölümünü Şii militanlara teslim etmek zorunda kaldı; bunun diğer bir anlamı da şuydu,İran giderek bölgenin en etkin ve en nüfuzlu aktörü olmak adına bir yeni cephe daha kazanmış oluyordu.
Suriye, Lübnan ve tartışmalı da olsa Bağdat ve Erbil hattında Tahranın etkinliğinin ve gücünün arttığı zaten bilinen bir gerçekti, Yemen bu zincirin son halkası oluyordu böylelikle.
Özellikle Suriye iç savaşında en belirgin şekilde gün yüzüne çıkan mezhep savaşları Ortadoğu denkleminde İslam Dünyası içinde iki farklı cepheleşmeye yol açtı.
Şii ve Sunni cepheler!
Bu iki cephenin öncüleri Ankara, Tahran ve Riyad ve IŞİD olarak bloklaşmış durumda.
Tüm bu yaşananlar içinde o kadar birbirine geçmiş, o kadar girift durumlar var ki doğrusu bölgesel çıkarlar uğruna rahatlıkla dünün düşmanları, bugünün dostları olabiliyorlar.
Türkiye ve Suudi Arabistan yönetimleri Sünni cephenin liderliğine oynarken bu cephenin hiç kuşkusuz ki en tartışılan ve en tepki çeken aktörü IŞİD'tir diyebiliriz.
Uzun süre Ankara'nın tüm Dünya'da sergilediği sınırsız vahşet örnekleri ile tepki toplayan bu eli kanlı terör örgütüne karşı sessiz kalması ve hatta kimi iddialara bakılırsa el altından "desteklediği" söylenen IŞİD, Irak'ta ilkin Şiilere ve gayrimüslimlere karşı başlattığı katliamlarla dikkat çekti. Tüm Dünya IŞİD dehşetini yaşarken bu vahşet daha sonra Ezidi ve Kürtlere de yönelince işin rengi birden değişti,Kürtler beklemedikleri bir anda kendilerini bir "soykırım" ile karşı karşıya buldular.
Kobani ile özdeşleşen Kürt savaşçıların direnişi daha sonra tüm Kürdistan coğrafyasında IŞİD'i bozguna uğratan bir sarmala dönüştü,tüm Dünya'nın köşe bucak kaçtığı IŞİD, Kürtler karşısında savaşa girdiği tüm cephelerde hezimeti yaşadı.Mahmur,Kerkük,Erbil,Kobani ve diğerler cepheleri sıralamak mümkün....
Böylelikle Sünni cephenin bir ayağı kırılmış oldu.
Ankara ve Riyad yönetimlerinin IŞİD'in Kürtlere yenilmesi sonrasında benzer bir durumun Lübnan ve Irak'ta da yaşanma ihtimali Sünni cephenin en önemli handikabı sayılabilir.
İran'ın etkinlik alanının giderek artması ile kuşkusuz ki başını Ankara ve Riyad'ın çektiği Sünni cephe de çok ciddi bir rahatsızlığa yol açtığı gerçeği görmezden gelinemez, tüm bu gelişmelere bir de Tahranın Washington ile yürüttüğü nükleer müzakereler de eklenince ve dahası Pentagon'un 1979 İslam devriminden bu yana Tahrana yönelik katı politikalarında ciddi bir temel değişikliğe doğru evrilme noktasına gelmesi ile bölgesel denklemin değişimi açısından çok şaşırtıcı sayılabilir.
Washington yönetiminin özellikle Ankara'nın IŞİD'e karşı tavır ve politikalarından rahatsız olduğu, Amerikan yönetiminin Türkiye ile Ortadoğu politikası ekseninde bir "güven" bunalımı yaşadığı artık kimse tarafından inkar edilmiyor, tüm bu yaşananlar; yani Washington ve Tahran yakınlaşması giderek Amerika için Ankara'nın boşluğunun Tahran ile doldurulabileceği ihtimalini de doğurmuyor değil.
IŞİD'e karşı gösterdikleri tüm kahramanlıklara rağmen Kürtlerin daha henüz düzenli ve saydırıcı bir askeri güç olmamaları ve de devletleşememeleri Amerika için İran'ı zorunlu seçenek olarak ön plana çıkartıyor, hatta Şam ve Tahranın birlikteliklerini bile bile geçtiğimiz günlerde Washington dan Esat yönetimine yönelik dile getirilen olumlu mesajlar bu kanıyı daha da doğrulamıyor mu?
Tüm bu gelişmelerin ışığında Suudi Arabistan'ın Yemen'de yönetimi ele geçiren İran destekli Husi'lere saldırması ve bu saldırılarda özellikle Ankara ve bölgedeki diğer bazı Arap ülkelerinin destek vermeleri ileriki süreçte Şii, Sünni kutuplaşmasını daha da derinleştirebilir ve demografik yapıları itibari ile Bahreyn,Yemen, Irak, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerde bu çatışmayı daha korkunç bir noktaya çekebilir, böylesi bir ihtimal dahilinde IŞİD'vari tehlikeli örgütler türeyebilir, bu ihtimal gerçekleşirse yangının alevlerinin kısa sürede tüm bölgeyi etkisi altına alması sürpriz olmaz, buna Ankara'da dahil!
Yorum Yap