CHP, Mecliste oluşturulması düşünülen Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonuna üye vermeyeceğini ilan ederek bir nevi sürece dair pozisyonunu netleştirmiş oldu.

CHP adına grup başkan vekili Akif Hamzaçebi AKP’ye atıfta bulunarak yaptığı açıklamada:” " Çözüm sürecini değerlendirme adı altında bir komisyonun kurulması, çok açık şekilde Anayasa'ya aykırıdır. Niyet, PKK 'lıların silah bırakarak sınır dışına çekilmesini izlemekse, bunun çözümü böyle bu niyeti kamufle edecek bir araştırma komisyonu kurmak değildir. Böyle bir komisyon olamaz. Komisyon bilgi edinmek amacıyla kurulur. Ayrıca Hükümet eğer çözüm süreciyle ilgili kamuoyunu, toplumu, TBMM'yi bilgilendirmek istiyorsa İçtüzük buna imkân veriyor."

Yani özetle CHP Kürt sorununda çözüme giden yolda anlamsız bir şekilde “çözümsüzlükte” hala ayak diretiyor.

Herhangi bir yaptırım gücü ve görevi olmayacak olan bu komisyonun amacı otuz yıllık kanlı savaşta özellikle bölge genelinde yaşanan acıları ve o acıları yaşatanları araştırmak ve sonrasında ortaya çıkması muhtemel sonuçları mecliste değerlendirmeye alıp kamuoyu ile paylaşmak.

Doğrusu köklerinin insan haklarına saygıdan ve evrensel ilkelerden geldiğini iddia eden bir partinin böylesi mühim bir komisyonda yer almaması ve daha da ötesi buna karşı çıkması anlaşılır gibi değil.

Doğrusu an itibari ile kendi kökleri ile çelişen bir eksende duran CHP’yi çoğu zaman anlamakta güçlük çekiyoruz.

Parti tüzüğünün 3. maddesinde yer alan şu ifadeyi doğru okuyup analiz edecek olursak bu saptamanın ne denli isabetli olduğunu anlamış oluruz.
Partinin kuruluş amaçları sıralanırken 3.maddede aynen şu ifade yer almakta:
“ İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne; laik, çağdaş, katılımcı ve çoğulcu demokrasiye dayanan hakça bir düzen oluşturmak…”

Yukarıda da dile getirdiğim gibi, başta insan hakları ve demokrasi olmak üzere birçok toplumsal noktayı kendi tüzüğünün en önemli maddeleri arasına koyan bir partinin doğrusu bugün özellikle geçmişte Kürtlere yönelik yapılan baskı, asimilasyon ve insan hakları ihlallerinin açığa çıkartılması adına atılan bu adımları sekteye uğratma garabetine girmiş olması hem düşündürücü ve hem de ülkenin birçok elitini kendi çatısı altında toplayan bu parti için acı bir durumdur desek yeridir.

Ne yazık ki CHP parti olarak her olayda ve her konuda iktidar ile bir restleşme ve inatlaşma içine girerek bir nevi “harakiri” yapıyor.

Özellikle Kürt sorununda gelinen noktada CHP’nin takındığı tavır MHP’nin katı milliyetçi ve anti-Kürt politikalarını çoğu zaman aratmıyor.

Hâlbuki meclisin ikinci büyük partisinden; ama muhalefet partisinden beklenen sürece en yoğun katılımı sunmak, kendi görüş ve düşüncelerini sunmak olmalı.

Ülke gerçekleri hâlihazırda ne bir alınganlığı ve ne de bir küslü kaldıracak durumda değil.
İktidar partisine tepki koymak adına ülkede yaşana bunca olaya uzak durmak doğrusu anlaşılabilir değil.

Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki CHP’nin geçmişte gerek Kürt sorunu ve gerekse iş ve emek konularında topluma yönelik çok aydınlatıcı ve kapsayıcı çalışma ve tezleri olmuştur.
Belki de bugün demokrasiye gönül vermiş insanların kabullenemediği de bu; yani CHP’nin geçmişi ile tezat oluşturması.

CHP’nin, amacı tıpkı “Meclis Darbeleri araştırma komisyonu” gibi olacak olan, “Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu’na” göstermiş olduğu bu gereksiz refleksin gelecekte parti içinde kutuplaşma ve hizipleşmelere yol açması uzak bir ihtimal değil gibi.
Salih Fırat örneği hala tazeliğini korurken bu ihtimal çok güçlü bir olasılık olarak önümüzde duruyor.