- 27.02.2013 00:00
Türkiye Kürt meselesine yoğunlaşmışken, hemen dibimizde komşu ülke Suriye’de ve özellikle Kuzey Suriye’de Kürtlerin emin adımlarla bir otonomiye doğru adım atmış olması gündemin toz-duman olmuş atmosferinde dikkatlerden kaçmış gibi görünüyor.
Nitekim Başbakan Erdoğan’ın son Suriye demeci ve özellikle de Kuzey Suriye’de etkin olan Kürt oluşumuna dair dile getirmiş olduğu düşünceler bu meselenin ciddiyetini kavramamız açısından oldukça önemlidir diyebiliriz.
Kuşkusuz ki Türkiye’nin Suriye politikası bundan 5-6 aya göre daha düşük gerilimli, daha temkinli bir noktaya gelmiş gibi görünüyor desek yanılmış olmayız.
Eskinin sert ve keskin mesajlarının yerini şimdilik hem yürütülen diplomasiyi ve hem de özellikle bölge ülkelerinin takındığı tavrı(başta İran) sorgulayıcı bir eksene kaymış görüntüsü veriyor.
Türkiye’nin gelmiş olduğu bu noktada sanırım Suriye’deki silahlı muhalefetin bir türlü “tek ses” olamaması ve bunun da ötesi Kürtlerin Kuzey Suriye’de birçok noktada kontrolü ele geçirmiş olmasından kaynaklanıyor diyebiliriz.
15 Mart 2011’den beridir gerek Türkiye’nin ve gerekse Batı ve ABD’nin onca desteğine rağmen hala Esad’a karşı ciddi bir başarı elde edememiş ÖSO’nun bir çok bölgede kontrolden çıkmış bir görüntü içinde olması ve de basına yansıyan bir çok haberde ülke genelinde işkence ve insan hakları ihlalleri noktasında Esad’ı çok geride bıraktığının fark edilmesi belki de Ankara’nın Suriye politikasında düşmüş olduğu stratejik hatanın daha net görülebilmesi açısından anlamlıdır.
Başbakan’ın son Suriye demecinde özellikle dikkate değer olanı Kuzey’de Irak Kürdistan’ı gibi bir oluşuma seyirci kalınamayacağını ve olası bir Kürt oluşumunun kendilerine farklı tavır takınma ve müdahale hakkı vereceğini dile getirmesi doğrusu ilerisi için kaygı verici bir noktaya doğru sürüklüyor bizi.
Türkiye, PKK ile yürütmüş olduğu otuz yıllık savaşta defalarca meclisten tezkere çıkartıp komşu ülke Irak’ın topraklarına hem havadan, hem de karadan operasyonlar düzenledi ve Uluslar arası kamuoyuna bu operasyonların Türkiye için bir “meşru müdafa” hakkı olduğunu beyan etti.
Bu operasyonlar belki anlaşılabilir bulundu, kimi zaman da itiraz edildi. Lakin Türkiye’nin kendi sınırına bir ihlal ve tacizin olmadığı bir bölgeye ağır bir paranoyaya esir düşüp saldırması veya niyet okuyuculuğuna soyunmaya kalkışması ileride başına olmadık işler açabilir.
Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki Kürt oluşumuna fiili veya dolaylı bir müdahalesi hem Irak Kürdistan’ı ve hem de kendi Kürtleri ile sorunlar yaşamasına neden olacağını kestirmek güç değil;kaldı ki böylesi bir müdahale uluslar arası platformda çok güç durumda bırakabilir Türkiye yi.
Barzani’nin:” Suriye Kürtlerine herhangi bir unsurun en ufak müdahalesini kendimize yapılmış sayarız”, yönündeki söylemini hatırlayacak olursak Türkiye’nin bölgesel dengelerin ne denli kırılgan olduğunu gözetmesi gerektiğini anlamamız açısından oldukça önemlidir.
Bir oldubittiye getirip ateş çemberinin içine dalmak veya bunu düşünmek hem ülke, hem Kürtler ve hem de bölge için büyük bir felaket yaratabilir.
Doğrusu kendi Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmüş bir Türkiye’nin dışarıdaki oluşumlardan çokça etkilenmesi de pek mümkün değil.
Yorum Yap