Başbakan halk adamı mı, devlet adamı mı

  • 4.06.2012 00:00

 Ben ne tıp adamıyım, ne hukuk adamı. O yüzden kendimi yetkin görmem, “kürtaj” ya da “sezaryen”gibi hususları teknik boyutlarıyla da ele alarak tartışmaya. Ama bu vesileyle, siyasetin her konuya maydanoz olan o devlet odaklı tavrına da seyirci kalamam, doğrusu.

Nerede başlar nerede biter, bir türlü halledemedik gitti henüz, şu devlet denen organın sınırlarını ve işlevselliğini. Erken Cumhuriyet’e, özne yerine Osmanlı’daki gibi gene devletin konduğu, toplumdaki bireylerinse sinek kadar değersiz sayılarak somut nesillerin soyut bir millet övgüsüyle araçsallaştırıldığı, mantalitesini “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” ifadesinde bulan anlayışlar egemendi.

Sonraları biraz biraz, devletin değil, asıl bireylerin ve onların oluşturduğu toplumun önemli olduğu, sosyal yaşamın siyasalarına ancak halk iradesinin damga vurabileceği, devlet kurumlarınınsa bu nokta-i nazarı iyi algılayıp sadece isteneni yapmaktan ibaret olan görevliler sayıldığı dile getirilmişse de; devlet- toplum- birey ilişkilerinin mahut karmaşası, ketumluğunu koruyarak günümüze kadar sürdürülegelmiş bulunmaktadır.

Bütün bunlar, ne 1876 Kanuni Esasi’sinde, ne 1921 ve 1924 Teşkilâtı Esasiye Kanunlarında, ne de 1961 ve 1982 Anayasalarında müphemliklerinden arındırılabildiler. Şu sıralarda yenisi yapılmaya çalışılıyor ve ben şimdi soruyorum:

Yasama, Yürütme, Yargı... “Cumhuriyetin temel organlarıdır” denen bu üç erk, devlet midir? Eğer devlet ise, birey ve toplum nerededir? Değilse, devlet nerededir ya da hangisidir devlet?

Toplumun kendi içinden temsilciler seçip oluşturduğu Meclis, o andan itibaren artık elinden çıkıp devletin bir organına mı dönüşmektedir? Yasama Meclisi halkın siyasal platforma yansıyan bir izdüşümü ise, o sadece ve sadece onun temsilcisi olup, devlet denen organın ne diye bir parçası sayılsın ki? Halkın yarattığı o Meclis, tarihsel olarak devlete karşı mücadeleler vere vere oralara gelmiş bir oluşum değil midir de; gidip devlete teslim olsun, onun varlığında erisin?

Bütün bunların, birbirleriyle girift hâle geldiklerini söylemeye kalkışmayın bana sakın. Aksi takdirde,“devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” gibi bir tuzaktan çıkamaz; dünyanın bu coğrafyasında, onun size değil, sizin ona hizmet edeceğiniz bir elemanına dönersiniz, şimdiki gibi.

Ya yürütme ne? O mu devlet? Bizi bin yıllık yapısal ve geleneksel belâlardan korusunlar diye seçip gönderdiklerimizin arasından çıkarak hükümet olanlar, kalkıp bize mi devletlik taslayacaklar, bu sefer?

Yargı desen, kararlarını “millet adına” verdiğine göre, o da değil devlet, demek ki.

Kim pekiyi, bu devlet o zaman?

Devlet yok aslında. Devlet mülga!

Farkında mı değiliz nedir, çoktan kaldırdık esasen biz onu; o otoriter, dayatmacı, dediğim dedik olarak bilinen devleti. Hâlâ varmış gibi yapmamızsa, en azından tarihsel korkularımız, alışkanlıklarımız ve bilinçsizliklerimizle sürdürdüğümüz hastalıktır, biraz da. Yoksa, çağın gerekleri bakımından içi kof ama dışı “kabuk bağlamış bir devletten, teknik bir devlete geçişin”, yıllar yılıdır haykırmış olduğu o yeri, işte tam burasıdır, Çetin Altan Usta’nın.

Yâni devlet kalkmış, yerine, hiçbir şekilde eskisine benzemeyen ve egemenliğin kayıtsız şartsız sadece halkta olduğu yeni bir düzen gelmiştir. Yasama- Yürütme- Yargı devletin değil, halkın hanesinde yazılı organlardır. Eski devletten gelip de kaldırılmayan kimi kurumlar ise, yaptırım güçleri ve meşruiyetleri iptal edilerek, artık topluma hizmet etmeleri bakımından nötr birer alet gibi kullanılmak üzere hükümetin emrine verilmişlerdir.

İllâ devlet diyecekseniz, budur işte o devlet. Kuruluşlar ve organizasyonlardır; okullardır, kışlalardır, karakollardır, bayındırlıktır, sağlık hizmetleridir. Ama asla ve asla halka karşı yetkilerle donanmış özerk otoriter kaynaklar değildirler. Hiçbir şekilde, yürütmeden bağımsız olarak yetki kullanamazlar ve yetki devralamazlar.

Örneğin, Başbakan’ın bir futbol karşılaşmasındaki kupanın ne şekilde verileceğine dair talimatı, onca iş yükü arasında, o stadyumun derinliklerindeki bir soyunma odasına kadar erişebiliyorsa; aynı muktedir beceriyi 34 Kürd’ün katledildiği bombardımanlarda da beklemek ve halktan alınan yetkinin hiçbir bahane ile hiç kimseye devredilmeyip ancak bizatihi kullanılabileceğini anımsatmak, çok şey istemek sayılmamalıdır.

Konumuza dönersek... Siyasal tasarruflardaki her türlü meşruiyet kaynağının halkta olduğu bu düzende, eski devlet alışkanlıklarıyla hareket etmenin artık mümkün olmayacağı ortadadır. Yürütmenin başı olan Başbakan, neler yapacağını önceden deklere ettiği “Halk Adamlığı”ndan, âdetâ dilediğini yapmaya başlayan “Devlet Adamlığı”na doğru yol alacak şekilde, hızla makas değiştirmektedir. Halk adamlığı “hizmet”in, devlet adamlığı ise “kudret”in timsalidirler. Ağzı her ne kadar tersini söylüyorsa da, kudretin dayanılmaz çekiciliği Sayın Erdoğan’ı bir hayli sarıp sarmalamış, avucunun içine almış intibaı vermektedir.

Kürtaj ve sezaryen şöyle midirler, böyle midirler; bunların hâlli toplumun tartışarak bulacakları şeylerdir. Burada önemli olan husus, Başbakan’ın bir hükümdarınki gibi çıkan sesidir. Bu dil demokrasiye aykırı bir dil olup, ayrıca bir de giderek “din” sosu ile iyice katmerlendiğinden, Sayın Başbakan’ın gidişi iyiye alâmet bir gidiş gibi gözükmemektedir.


cinarnamik@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums