Liberalizme sövenler, ne yaptıklarını bilseler utanırlardı

  • 1.02.2016 00:00

 Bu konu öyle bir çırpıda anlatılacak gibi eften püften bir mesele değil diye, yazmaktan kaçınacak değilim elbet de.

Minik minik değinmelerle de olsa, bir yerden başlamalı, değil mi?

Şu kesin:

Liberalizm, hiçbir surette zengin sınıfların ideolojisi olarak doğmamıştır.

Esasen bir sınıfa da yaslanmaz.

Eğer bir sınıfa yaslanacak olsaydı, o kesimleri doğrudan doğruya kollamak varken, “birey”i mi öne çıkarırdı?

Ama en fazla fayda devşirenlerin o sınıflardan gelen insanlar olduğu da bir gerçektir.

Çünkü diğerleri, örneğin emekçiler, özgüveni en eksik kesim olarak kolektivist koruma kalkanı altında risksiz bir güvenceyi, birey olma özgürlüğüne tercih ederler.

Böylece herkes, liyakate ihtiyaç kalmayacak şekilde, toplumsal bir vasatta eşitlenmekle yetinmiş olurlar.

Bunun neticesi ise, zamanla rekabet dinamizminden yoksun, tek başına varlık gösteremeyenlerden müteşekkil bir kitlenin husule gelmesidir.

O yüzden liberalizm, kapitalizm ya da sosyalizm gibi herhangi bir grup çıkarı ideolojisi değildir.

İnsan “tek”inin özgürce serpilmesine dayanır. Onu öne çıkarır.

Çünkü tek başına “insan” olunmadan, çağdaş bir toplum da olunamaz.

Ancak “sürü” olunur.

Aslında liberalizm, 1875’lere kadar, henüz doğru dürüst bir kavram olarak mevcut bile değildi.

Modern Ulus Devletler”in oluşumu, uzun 16.yy’dan itibaren “Modern Dünya Sistemi”nin en temel kurucu unsuru idi.

Fakat bu yeni devlet, otoritesini hangi egemenlik kaynağından alacaktı; karmaşa buradaydı.

O güne kadar bu, aristokrat sınıfa ve onlardan biri olan hükümdara aitti.

Bu problematik, “1789 Fransız İhtilâli” sonrasının gelgitlerinde şekillenecek; ulus-devlette egemenliğin meşruiyet kaynağı, giderek “halk egemenliği” kavramıyla karşılanacaktır.

Nitekim çoğu toplum, o egemenliği monarktan nasıl devralacağı konusunda bugünlere bocalaya bocalaya gelmiştir.

Hâlen bocalaması sürenlerden biri de Türkiye’dir.

İngiltereFransa, ya da diğer batılı ülkeler gibi değil, “sultan”ın tahttan indirilmesinden sonra bu sefer de bağımlılığını, tepeden inerek ya da seçilerek peydahlanan “önder”lere karşı sürdüregelmiş; bugün dahi, bütün gücü elinde tutmak isteyen cumhurbaşkanı görünümlü bir “otoriter”e karşı teslimiyetin kalıplarını kıramamıştır.

Bunun başlıca nedenlerinden biri, “kul kültürü” yapısallığını terk edememekten kaynaklanmaktadır.

Zira tanrıya duyulan kulluk duygusu, önce onun peygamberine, o öldükten sonra da teokratik düzeni aynıyla sürdüregelen hükümdarlara karşı beslenmiş; insanların beyinlerine, hiyerarşik bir dinî otoriterliğin kulları oldukları nakşedilmiştir.

O yüzden bütün egemenler, iştahla kullandıkları dinsel normların, iktidarlarını kolaylaştıran en yarayışlı aparatlardan olduğunu tarih boyunca gayet iyi bilmişlerdir.

Bugün dahi nispeten ilerici olduğu varsayılan CHP lideri bile, ne zaman “insana dair bir hak”tan dem vuracak olsa, çağdaş bir söylem yerine, hâlâ “kul hakkı”ndan bahsedebilmektedir.

Hâlbuki kulluk, tarihsel “efendi- köle” ilişkisinin birikimleri üzerinde oturmaktadır.

Onun panzehiri ise insan olmaktır.

Bu da ancak, akıl ve izan süzgeçlerinden geçirerek aldığı kararlarıyla topluma katılan bireylerin, mutlak surette özgürlükler içinde yetişmesiyle mümkündür.

Birey olmak, egemenlik kavramından iyice soyutlaşmış bir şekilde öyle dört senede bir sandık başına giderek hükümdarını seçmekle değil, her kademedeki siyasal karar alma süreçlerine mümkün mertebe doğrudan ve mütemadiyen katılmakla kazanılabilecek bir kimliktir.

Zaten demokrasi dedikleri de budur.

Ve o liberal değerler de, insan hak ve özgürlüklerinin ve demokrasinin yapı taşlarını teşkil ederler.

Eğer baskın kültür bu yönde değilse, son olarak Artvin Cerattepe’de görüldüğü üzere, halkın nasıl yaşamak istediğine dair ortaya koyduğu somut iradenin mevcut egemen tarafından aşağılanarak tanınmaması da olağan hâle gelir.

Oysa Fransız İhtilâli’yle başlayan “halk egemenliği”, insan olmaktan doğan haklara kavuşabilmek için, kaynağı din olan yerleşik alışkanlıklardan ve giderek kul olmaktan kurtulabilmeyi, ancak o liberal değerlere başvurmak suretiyle gerçekleştirebilmiştir.

Batı’da işe metroyla ya da bisikletle gidip gelen, poliklinikte yahut ATM kuyruğunda herkes gibi sırasını bekleyen cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlara rastlayınca hem şaşmamızın hem de imrenmemizin sihirli formülünü, işte o liberal değerlerin yarattığı özgür bireyleri artık despotça yönetme olanaklarını tümüyle yitirmiş bulunan bir egemenlik anlayışının, sadece “toplum hizmetlisi” mertebesine indirgenmiş bir siyasal misyonla sınırlı tutulmasında aramak gerekir.

Görüyorsunuz, bana ayrılan yeri, daha hiçbir şeyi anlatamadan fazlasıyla aşmış bulunuyorum.

Fakat beis yok.

Devam edeceğiz gene.

Ne de olsa, derin uykusunu iki asırdır sürdüren bir toplumda yazıyorum.

Geç kalma telâşına kapılmanın ne mantığı olabilir ki?

cinarnamik@hotmail.com

twitter@cinarnamik

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums