Halkın meclisi mi, darbelerin meclisi mi

  • 17.10.2011 00:00

 Doğaya meydan okuyarak dere yataklarına kondurulan yerleşimlerin, sıradan bir yağmuru bile tıpkı tufana döndürmesindeki gibi; Türkiye’nin siyasal oluşum tarihindeki abuklukların, bugünkü toplumsal yaşamımıza sürükleyerek taşıdığı millerin ve molozların belâsını mı çekeceğiz, yoksa şimdi de?

Milletçe ilk kez yeni bir anayasa yapmaya niyetlendik ya, ille burnumuzdan getirecekler. Bir sürü çatlak sesin bir ekibini de, “Kurucu Meclis olmadan, anayasanın yapılamayacağını” seslendirenler oluşturuyor, dikkat ederseniz.

Benim zamanımda, yıllarca “ilerici” diye bellediğimiz nice ünlü üniversite hocasından neredeyse hepsinin, gözleri ve bilinçleri kapalı birer tepeden inmeci Jakobenler oldukları, doğrusu, bizim de çok sonradan kavrayacağımız bir durumdu.

Çünkü delikanlılıkları benim gibi “68 kuşağı” konjonktürüne denk gelenler, ya halka lokomotif olmayı kafaya takmış solculukların, ya da fütuhatın palasını savurmayı misyonları sanan sağcılıkların, kazan defterlerine kaydolmayı meziyet addeden gençlerdiler.

Bu işler için lâzım gelen bilgi birikimi ise, pek istemez; yahut bilemedin, çat-pat da olsa istim arkadan gelirdi.

O yüzden de, İstanbul ve Ankara Üniversiteleri’nin meydanı boş bulmuş Hukuk Fakülteleri’nde, Anayasa Dersleri’nde okutulan sözde bilimsel tezler, aşağı yukarı şöyleydi:


“Anayasa yapan ve gerektiğinde değiştirebilen, ancak apayrı yetkilerle donanmış olan bir iktidardır. Buna 
kurucu iktidar denir.


Kurucu iktidar, en sağlıklı olarak bir devrim ile mümkündür. Eski hukuk düzeni kaldırılmış olduğu için, yeni bir anayasa yapmak gerekmektedir.


Hâlbuki 
(şimdi olduğu gibi) yürürlükte bir anayasa varken, gözden geçirmek veya yeniden yapmak, kurucu iktidarın (yukarıda anlatılan) mahiyeti ile aynı şey değildir. Devrimle elde edilen kurucu iktidar, gerçekte asli ve şartsız olan iktidardır. Oysa halkın seçerek getirdiği iktidarda bu niteliklerin kayboldukları görülür. Zira o artık kurucu değil, kurulmuş olan bir iktidar sayılmalıdır. Faaliyet tarzı ve yetkilerinin çerçevesi, devrim yapan anayasa ile belirlenmiş olup, anayasa yapma konusunda o hükümlerin dışına çıkamaz.”

Tabii bunları niye söylüyorlar? 27 Mayıs’ın devrimci(!) Anayasası’nı koruyup, kollayacak hukukçu nesiller yetiştirecekler ya, o yüzden.

Fakat gelgelelim, şimdi yürürlükteki 12 Eylül Anayasası’na göre, meselâ “Devletin şekli, Cumhuriyet’in nitelikleri ve Devletin bütünlüğü- resmi dili- bayrağı- milli marşı ve başkenti, gibi hususlar ilk üç maddede sıralanmış, bunların değiştirilemeyeceği ve değiştirilmelerinin teklif dahi edilemeyeceği, dördüncü madde ile hükme bağlanmıştır.”

Ancak, onların bu tür yaklaşımlarını, o sırada henüz yaşanmamış olan şimdiki bu darbe anayasasına uygularsak, bizim devrimci hocalar ve o dönemin Anayasa Mahkemesi üyeleri sayesinde, bugün işin içinden çıkamayacağımız bir noktaya geliriz:


“Devletin şeklini ve Cumhuriyet’in niteliklerini ortadan kaldıracak veya onu işlemez hâle getirecek değişikliklerin yapılamayacağını, sadece açık hükümlerden değil, Anayasa’nın 
ruh ve felsefesinden de çıkarıp anlamak gerekmektedir. Yâni, Anayasa’nındeğiştirilemez hükümleri dışında kalan maddelerinin, hiç bir kayda tabi olmadan değiştirilebileceğini sanmak, hiç de doğru değildir.”

Meselâ, yine bir ihtiyacı karşılamak üzere, “anayasa değişikliklerinin esas yönünden Anayasa Mahkemesi’nin uygunluk denetimine tabi olamayacağı yolundaki görüşün, anayasal dayanaktan yoksun olduğu” sonucuna da varılacaktır.

Siz dilediğiniz kadar “egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu”, parlamentonun alnına kazıya durun; 27 Mayıs komitacılarının, 12 Mart faşist generallerinin, 12 Eylül cuntacılarının ve daha düne kadar her daim hacir altında olmaya layık gördükleri bir Halk’a kendilerini vasi tayin edenlerin hükümran oldukları bu ülkede, o hukuk profesörleri –ki, sadakatle hizmet ederek–, bu rezilliğin mimarisini oluşturmuşlardır.

Ve o tutucularca ikide bir dillendirilip durulan, Cumhuriyet’in kazanımları dedikleri şeyler nelerdir, dersiniz? O kazanımlar gibi, kazanılamayanları da saysak, nasıl olurdu acaba?

Örneğin, 1921 Anayasası’nın dibi mi çıktı da, üç sene sonra 1924’te alelacele değiştiriliverdi? Bu denli kısa bir sürede, ondan çarçabuk kurtulmaya yol açan faktörlerin neler olabileceği merak edilmeden, kavranabilir mi bu işler?

O kafaların bu günler için yetiştirmiş olduğu kimi ortodoks profesörler, itiraz ediyorlar, gördüğünüz gibi şimdi. İlle de “Kurucu Meclis”, diyorlar.

Çok bunalırsak, derim ki ben, gidelim yeni Genelkurmay Başkanı’na; “böle böle” diyelim: “Siz öncekilere benzemiyorsunuz. Bize güven veriyorsunuz. O nedenle –gene de risktir tabii, neme lâzım– fakat göze alıp, sizden küçük bir ricada bulunmak istiyoruz. Bizim bir“Kurucu Meclis”e ihtiyacımız var. Zira, halkın seçtiği meclislerle olmuyormuş. Anayasalar, ancak darbelerin getirdiği meclislerle yapılabiliyormuş. Hiç başımıza gelmediği için, elimizin altında içtihat da yok. O yüzden tıkandık kaldık. Bir el atsanız da, kurucu meclis oluşturacak kadarlık, şöyle göstermelik bir darbe yapsanız.”

Hem fena mı, bir de iyi huylu darbemiz olur koleksiyonumuzda.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums