- 19.06.2015 00:00
Demirel de öldü.
Umarım tanrı suçlarını bağışlar.
Ve demokrasinin hangi devirde, hangi zamanda Türkiye’ye uğrayıp uğramadığı dahi sorgulanmadan, onu hemen ‘demokrasi kahramanı’ ilân ettiler.
Benimse ilk aklıma düşen, ne denli unutmak üzerine kurulu bir siyasal kültürümüzün olduğuydu.
Hani şu, sık sık söylenegelen ‘toplumsal kazanımlarımız’ ya da ‘birikmiş tecrübelerimiz’ falan gibi lâflar var ya; çoğu palavra!
Her nesil, sanki bir öncekiler yokmuşçasına, her şeyi yeni baştan ama yeni algılarla öğreniyor.
Toplumsal hayat, birbiri üstüne inşa edilerek yükselen katmanlardan oluştuğu hâlde; şimdikiler,Google’da eskiye dair ne yazıyorsa, bunun ancak o kadarını bilmekle yetiniyorlar.
Hatırat diye yazılan kitapların çoğu da, güncel politik manipülâsyonlardan ibaretmiş gibi gözüküyor.
Yeni yetmeler daha iyi anlasınlar diye söylüyorum:
Hani şimdi Erdoğan’ın Erdoğan olduğu zamanları yaşıyoruz ya; benim gençliğim de, Demirel’in Demirelolduğu zamanlardı.
Yani kırk sene sonra, tutar da Erdoğan’ı ‘demokrasi kahramanı’ ilân ederlerse ve siz de dağarcığınızdakilerle ne hissedecek iseniz, işte şimdi ben de onu hissediyorum.
“Kininizi unutmayın” diyen bir kültürden gelmiyorum.
Ama gerçekleri de görmezden gelirseniz, dilinizden düşürmediğiniz o demokrasiye kafa karmaşasıyla yaklaşır, hiçbir şeyin içinden doğru dürüst çıkamaz olursunuz.
Seneler, bugünkü ‘boynuz kulağı geçen’ seviyeleriyle mukayese ederek, dünkü şeytanlıkları meleğe çevirmeye mi yarar sanıyorsunuz?
Hangi birini sayayım?
Siyasal literatürümüze ilk kez Menderes’in ‘Vatan Cephesi’ gibi bir savaş kavramını sokarak kurduğu, çatışmacı ‘Milliyetçi Cephe Hükümetleri’ni mi?
Derin devlet’in asıl onun zamanında gürbüzleşeceğini ve faili meçhuller’in giderek o sayede arttığını mı?
Sayısız askerî darbe karşısında omurgalı davranmayıp, hattâ sonraları onlardan yana bir tavra bile meyyal görünmeye başladığını mı?
Herhangi bir kişinin ölümüne sebep olmadıkları hâlde ‘Denizler’i astırmasının ne farkı var, küçüklerin yaşını büyütüp de astıran Kenan Evren’inkinden?
O değil miydi Meclis’te, sırf sosyalist olduğu için Çetin Altan’ı linç ettirmeye kalkışan?
Unutup da yalayıp yutacak mıyız, bir devre damgasını vurarak bugünkü açmazlarımıza temel teşkil eden bu düzendeki payını?
Sadece onu değil elbet.
Başkalarını da unutmayacağız!
Uçuk kaçık ‘sol’un, o günkü ‘Ülkücüler’in, yeraltındaki devletin, Öcalan PKK’sının ve ırk ya da din motifli daha onlarca örgütün terörünü de unutmayacağız!
Bütün bunlara mümbit ortamlar hazırlayan askerî darbeleri, bir vakitler siyasete dadanmış haris generalleri, şimdi ise despotizme hizmet veren yüksek yargının vesayetlerini de unutmayacağız.
Bunları unutmamak demek, kin ve intikam peşinde koşmamakla birlikte, her şeyi adlı adınca tüm gerçeğiyle yerli yerine koyabilmek demektir.
Meselâ, hem ordunun yüzyıllık darbeci geleneğinden şikâyet edeceksiniz, hem de onun o süreçlerdeki yönetici sınıfına dokunuldu mu, cayırtıyı koparacaksınız!
Ceza hukuku ile değil ama hiç değilse reformist bir ordu yapılanmasıyla antidemokratik unsurları tasfiye edecektiniz.
Aynı şeyi başta yargı sınıfı olmak üzere, devletin diğer bürokratik yapısında da uygulayacaktınız.
Ama siz bunun yerine, tüm sivil toplumu ve medyayı sustalı maymuna çevirmek için, kendi siyasetlerinize kul köle olacak bir devlet düzenini yeniden kurmayı tercih ettiniz.
Lâkin bunu siz bulmadınız. Bu zaten eskiden beri vardı.
Siz sadece zıvanadan çıkmaya iyi bir örnek olup, ihtiyaçlarınızı gene o eskiyle karşıladınız.
Bu kısırdöngü, yakın tarih bakımından özü değişmeden süregelen her türdeki ‘Demirelcilik’ten bir mirastır.
Evet, demokrasi deneme yanılma ile geliştirilen bir fenomen. Ne ki, toplumun kromozomlarında o ‘yeti’ yoksa, öykünerek üretilecek bir şey de değil ama.
Bu yüzden bedavadan ‘demokrasi kahramanı’ seçmenizi, bakarsınız yadırgamayabilir böyle toplum.
Çünkü aynı şeyi El Beşir bile yapıyor ülkesinde!
twitter@cinarnamik
Yorum Yap