- 7.09.2011 00:00
Evet Sayın General, önceki günkü kaldığım yerden sürdürürsem, derim ki size; ne kin gütmesi, ne öç alması?
Yurt sevgisi, yönetim biçimi, toplumsal dayanışma, sadakat, güvenlik, uluslararası ilişkiler, vb. gibi kavramlara benim bakışım çok farklı, köhnemiş olan sizinkilerden. Düşmanı olduğunuzu sandığınız iskolastiğin, “Ancien Regimé”deki size özgü batağında yaşamaya o denli kaptırmışsınız ki kendinizi, örneğin benim tutumumun farklı bir dünya öngörüsü olup, sizler gibi düşünmeyen biri olduğumu değil de, sanki aynı ezberlerle aranızdanmışım da, kalkıp ihanet ediyormuşum, algısını veriyor size.
Bir ömür boyu süren emekle, düşünerek ve arayarak vardım ben, bizi ayıran bu yere. Sizinki gibi, ezberlerin ve şartlanmaların ayak izlerine uyarak değil. Resmî ideolojik kafalarla anlaşılamayacak şeyler bunlar. Farkımız bu!
Bana kalsa, çoğunuzu bırakırım ben sizin. Eğer Nasreddin Hoca’nın karpuz kabuklarındaki gibi, yok şuna değdi, yok buna değmedi, diye hiyerarşik yapıdan giderek suçlu aramaya kalkılırsa, korkarım, koca orduda emir-komutaya değmedik bir tane bile subaya rastlanamaz sonra. Böylesi bir ideolojik temizlik yanlış olur. Orduyu fikirler temelinde temizlemeye kalkışmak, mebzul miktardaki çavuş ve onbaşı ile baş başa kalmaya yol açar, olsa olsa.
Demokratikleşme bir süreçler manzumesidir ve belki de bir yarım nesil gerektirecektir. Önemli olan, reformist değişimin temel ilkelerini açıklıkla ortaya koymak ve iklimini inatla takip etmektir.
Meselâ, siz bile ne diyorsunuz... Bu plan seminerindeki her şey, devletin resmî belgesi olan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”nde yer alan tehditlere göre, “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” esas alınarak oluşturulmuş bulunan resmî bir “Harekât Planı” ile, bu planın ekleri olan “Geri Bölge Emniyet Planı” ve “Sıkıyönetim Planı”ndan ibarettir ve hepsi de yasaldır. Bunların bir “Darbe Planı” olduklarını ileri sürmek iftiradır ve zulümdür.
Pekâlâ:
1. Demokratik bir ülkenin “Milli Güvenlik Siyasal Konsepti”, o ülkenin parlamentosunda tartışılıp da mı belirlenir; yoksa, geçtik milletvekillerini, kimi bakanların dahi görmediği, ama sizin her daim elinizin altında duran, askerî mahfillerde hazırlanmış “Kırmızı Kitap”larla mı?
2. “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Hâl”, sizin öngörüp işlediğiniz midir, yoksa bu yurdun düşman tarafından işgal edilmesi midir? Başımıza gelecek en büyük felaketin bile, düşmandan gelen olmayıp, kendi mütedeyyin halkından geleceği ihtimaline ağırlık vererek, ümüklerine nasıl çökecek olduğunuzu savunma önceliklerine yeğlemişseniz, artık bu halk ne desin size?
3. Bu ülkenin doksan sene önceki koşulları din devletine daha müsaitken, o zaman kurmadı da, şeriat devletini şimdi mi kuracak? Bu halk şeriat isteyecekti de, bir avuç adamıyla vapurdan inip gelmiş ve Sultan tarafından idam edilmek üzere derdest edilip yakalanması istenmiş Mustafa Kemal’i bağrına mı bastı, yoksa ondan korktu da, şeriatı kuramayıp Cumhuriyet’i öylelikle mi kabul etti? Sizin tarih okumalarınız bile halka karşı saygısızca. Bu toplum vergileriyle, bunları yapasınız diye mi istihdam ediyor sizi?
4. Bu halk, 12 Eylül Rejimi’nden beridir, başını örteceği yarım metrelik bir bez parçası için ne çileler çekti de, bu uğurda kavga çıkartıp, bir kişinin bile burnunu kanatmadı.
5. Benim “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”ma göre, düşmanla savaşacak yerde, geri dönüp halkına operasyon yapmaya kalkacak kadar aymazlıklara düşmüş hastalıklı bir yapıyı tasfiye etmek, kanımca daha doğrudur.
6. Birinci hat birliklerinin “Geri Bölge Emniyeti”nde ne işleri vardır? Onların ve komutanlarının “Genel Savunma Planı” çerçevesindeki savunma mevzilerinde olmaları gerekmez mi?
7. O halde, Asıl Muharebe Hattı’nın tugay, tümen ve kolordu komutanları yerine, Geri Bölge Emniyet Tedbirlerini asıl alacak olan bölgenin valileri, kaymakamları, jandarma ve polis teşkilatı unsurları ile Sivil Savunma birimlerinin oyuncuları nerededir?
8. Diyorsunuz ki, bu planlarda neden ast birlikler yok? Darbe Planları, Genel Savunma Planları gibi, bölük- tabur- alay seviyelerine kadar yayınlanmazlar. General seviyesindeki karargâhlarda tutularak, diğerleri tarafından prova edilmeleri de beklenmez. Tıpkı 12 Eylül’deki gibi, G günü S saatine çok az kala devreye sokulmaları yeterli olur.
Mahkemelere gelecek olursak... Bu ülkedeki yargılamaların sorunlu olduklarını kim inkâr edebilir. Ben hızlı, adil ve dikkatlerin yılanbaşlarından kaçırılmadığı bir yargılamadan yanayım. Çoğu emir-komuta altındaki talihsizliklerin kurbanı olmuş o kimselerin arasında, dostluk ettiğim, ya da bana güler yüz göstermiş devre arkadaşlarımdan da var.
Kimbilir ne dramlar vardır şimdi oralarda. İnsanın özgürlüğünü elinden alan mahpushane, ölmeden mezara girmenin bir başka yüzüdür çünkü.
Dilerim siz de kurtulursunuz. Ama faşistlerden değilseniz ve onlarla bir olup, onlarla dayanışma içine girerek, ihtiraslarına omuz vererek değil, elbet de.
Yorum Yap