- 14.03.2014 00:00
O sandıktan çıkamayıp paldır küldür yıkılıp gitmenden önce yüzüne söyleyeyim de, sonra arkamdan konuştu demeyesin.
Dön ardına bak da, bu güzel yurdu nasıl tarumar ettiğini bir gör!
Vicdanı olan milyonların dün yüreklerine de gömdüğü el kadar bir yavrucağın toprağına serpilen suyun buğusu tütüyor hâlâ mezarında.
Ama sen meydanlara çıkıp eller için hüngür hüngür ağladın da, bu ülkenin sabi sübyanına gözün bile yaşarmadı.
Nasıl bir kin bu, nasıl bir nefret?
Hepimizi birbirimize düşürdün.
Yarımız Tahrir’se, öteki yarımızı Adeviye yaptın.
Yarımız Kiev’se, öteki yarımızı Kırım Kırım kırdın.
Böldün bizi, parçaladın, düşman ettin.
Öpüşür barışırmışız gibime geliyor, sen gidersen.
Kucaklaşırmışız, unuturmuşuz, bağışlarmışız birbirimizi sanki.
Ama ne mümkün!
Her gün çıkıp tazeliyorsun nefretimizi.
Meydan meydan emziriyorsun kinimizi.
Kürek kürek ters yüz ediyorsun korumuzu.
Diri tutmaya ant içmiş gibisin düşmanlığımızı.
Bizi öylesine bıktırdın, o kadar soğuttun ki kendinden.
Başlangıçta itibar da etmiştik hâlbuki. Bugünleri amaçlayıp tasarlayan sen; o sıralar içinden kıs kıs nasıl gülüyordun kimbilir. Gerçek yüzümü daha görmediniz filan mı diyordun?
Ama sonunda toplumun büyük bölümü, sevmemek hazzetmemek ne kelime, resmen nefret ediyorlar şimdi senden.
Artık nasıl bir çıkarları varsa, yandaşınmış gibi görünenlerden de kuşkuluyum doğrusu. Hiç tasalanma! Onlar da giderek seyreleceklerdir birer birer.
Bütün bunlara tüy diken, o bitmez tükenmez koltuk sevdan.
Ne meraklıymışsın, ne hevesliymişsin; ya Rabb’im!
Sonu bu olduktan sonra, ne yapacaksın böyle bir iktidarı? Nesinden haz alacaksın?
Eğer “Allah rızası için” gibi lâflar edeceksen, geç onu bir kalem!
Tanrı senin gibi birini seviyorsa; istemem, beni sevmesin.
Cennet’inde senin gibi birine yer varsa; kalsın, razıyım Cehennem’e.
Dürüstlük seninki ise, dürüst değilim ben.
İnsan severlik buysa, ben sevgisizim.
Hepimizi aldattın sen.
Bu cânım ülkenin demokratik bir yer olması uğruna, yüzyıllık vesayet rejimini usulünce tasfiye edebilmek için, sadece sen değil, biz de koymuştuk elimizi o taşın altına.
Kendi bireysel yaşamımızı düşünmeyip, yeter ki sonu iyi bitsin istemiştik.
Ama sen tuttun, o boşluğu kendi vesayetinle doldurmaya kalktın. Demokrasinin değil, Ortadoğu’ya has, din soslu, ilkel bir hükümdarlığın şehvetine kapılıp berbat ettin her şeyi.
Aklın sıra bizi kullanacağını sandın.
Bu imkânı, satın aldığın kimi insanlarda buldun belki. Ama aynı zamanda, her kuşun etini yiyemeyeceğini de öğrenmiş oldun.
Tabii böyle olunca da, gelsin yeniden vesayet savaşları…
Önce, senle yiyip içtiği ayrı gitmeyen Fethullahçılarla ters düştün.
Yakında da yeniden ayağa kalkacakları gün gibi aşikâr görünen Ulusalcılarla başlayacak kısmetse itiş kakışın.
Somyanın altında kibritle oynayan Kürtçülerin sessizliği ise cabası ki, aldatmasın seni.
Peki, ne olacak bu durumda?
Olacağı şu: Hepiniz Türkiye’yi tekrar o kayıp yıllara götüreceksiniz elbirliğiyle.
Beğenmediğimiz bu günler var ya, onu bile aratacaksınız, korkarım.
Öngörüp, erdemli davranıp kendiliğinden çekilmeyeceğinden dolayı sana söyleyecek bir sözüm, bir önerim yok artık.
Ama kafasını kaldırıp da nereye gittiğimizi göremeyecek kadar senin sihrine kapılmış, hâlâ oylarını aldığın seçmenlerine var birkaç lâfım:
Rakiplerine “sıkıysa hadi devirin beni” diyerek, sizi dahi adam yerine koymayıp, hepinizi öyle çantada keklik görüyor ki!
Sizler bu musunuz pekiyi?
Vermeyecek misiniz hak ettiği dersini?
twitter@cinarnamik
Yorum Yap