Erdoğan’a karşı seçim ittifakı

  • 21.06.2013 00:00

 Döndük dolaştık, geldik gene asıl meseleye.

Kürt Sorunu’nda şimdiye kadar alınan mesafenin, sanıldığı gibi bir çözüme değil, umutsuzluğa, güvensizliğe ve giderek gerginleşmeye doğru seyrettiği görülüyor.

Diyarbakır’da toplanan “Kuzey Kürdistan (Türkiye Kürdistanı) Birlik ve Çözüm Konferansı”nda yapılan konuşmalarda ve alınan kararlara ilişkin sonuç bildirgesinde öne çıkan vurgu, hep karamsar bir gidişatın tehlike çanlarına dair olmuştur.

PKK lideri Öcalan’ın “barışçı çözüm için tarihî bir fırsat yarattığı” belirtilerek, gerillanın çekildiği ve sıranın artık hükümete gelmekte olduğu söylenmiştir.

Kürdistan’a bir statü tanınmadan Kürt Meselesi’nin nihai olarak çözülemeyeceğine dikkat çekilmiştir.

Öcalan’a özgürlüğün, anadilde eğitim hakkının, Kürtçenin anayasal resmî dil olmasının, PKK’nın artık terörist bir örgüt değil legal bir parti olarak algılanmasının bir kez daha altı çizilmiştir.

Kürtler, “cek, cak, cuk” döneminin bittiğini, kuru gürültüye pabuç bırakmayacaklarını, demokrasiye niyet varsa açıkça ortaya konmasını kararlılıkla istemektedirler.

Öte yandan Karayılan da, “kandıracaklarını sanıyorlarsa, fena hâlde yanılırlar” diyerek; devletin, savaş hazırlıklarına giriştiğini, karakolları tahkim ederek Kürdistan’a asker yığdığını, korucu kadrolarını genişlettiğini, keşif faaliyetlerini arttırdığını gözlemlediklerini söylüyor.

Bütün bu olumsuz gelişmelerin bir tek müsebbibi ve sorumlusu var, o da Başbakan Erdoğan!

Başbakan barışçı bir adam değil.

Çünkü demokratik biri değil.

Esasen güçlenerek dizginleri tek başına ele aldığı, ama çizgisinin sanki bize yüz seksen derece değişmiş gibi göründüğü son iki üç yıllık süreçte, bunu fazlasıyla kanıtlamıştır.

Bakın dikkat edin, gülümseyebildiği yer bile, bir tek; yüz kaslarını gevşeten, kendisine meftun olmuş, ona tapan, onun için çılgına dönen; aralarına ikinci bir kimsenin girmesine tahammül edemediği, insanî özelliklerin tarifini de münhasıran kendisinin yaptığı, düşlediği toplumun ne karakterde kimliklerden teşkil olunacağına kendisinin karar verdiği, görünürde somut ama araçsallaştırarak onları soyut hâle de getirdiği “kitleler”dir.

Bunun dışındakilereyse, yüzünden düşen bin parçadır.

Kim olursa olsun, karşısındakileri sindirmeye, olmazsa da hiddetlenerek haşlamaya hazır; kibirli, gergin, ezen ve ha patladı ha patlayacak bir tabiattadır.

Bunun temel nedeni, hep biriktirdiği ve hiç unutmadığı “kin”idir.

Fırsatını buldu ya, dinsel sistem özlemleriyle büyüyüp yetiştiği ve unutamayıp nihayet gün yüzüne çıkardığı bu kini yüzünden, ona oyuncak olmuş bir toplum olarak, elinde savrulup duruyoruz işte şimdi.

Üstelik, başımıza daha ne işler açacağı, bizimse ne önlemler alacağımız doğru dürüst belli bile değil henüz.

Yoksa kışla mışla hepsi hikâye. Meseleyi bir bina, bir meydan, bir ağaç olarak görmeyin sakın. O, yüz sene öncesinden gelen şeriat- lâiklik eksenli kutuplaşma ve hesaplaşmaların bir simgesi sadece.

Amaçları uğruna pire için yorgan yakabilecek birinden o kışladan vazgeçmesini beklemek, Allah’ın rızasını radikal çerçevede ele alan bir bağlılığın ne olduğunu anlayamamak demektir.

Hani Öcalan, nasıl ki Kürtler için “KCK sözleşmesi” yolu ile feodal aşiret düzeninin günümüz versiyonunu hayal ediyorsa; tıpkı onun gibi Erdoğan da, Doğu despotizminden esinlendiği ve dinselliğinin dozunu da kendisinin ayarlayacağı abuk sabuk bir sistemi düşlemektedir.

Batı demokrasisini, o yüzden kendisine yol verdiği oranda meşru saymış, ama siyasal gücü ele geçirdikten itibaren artık ihtiyacı kalmadığına kanaat getirerek, ondan yavaş yavaş uzaklaşmayı iğne oyası titizliğiyle işlemeye koyulmuştur.

Batı değerlerini hor görmesi, her fırsatta AB’ye çatması, İslâm başkentlerine selâmlar yollaması, hattâTRT’yi netice olarak bir magazin programı olan “Eurovizyon”dan çıkarması bile ve daha sayılabilecek nice şey, tasarı plânının kanaviçesine attığı ilmekler gibidir.

Kendi maksadına çok işlevsel gelen 12 Eylül Anayasası’nı, demokratik özgürlükler bağlamında değiştirmeyi bundan böyle düşünmeyecektir.

Epeyi önce, “aslında yeterince değişiklik yapıldı, biz bununla da yönetebiliyoruz” dediği unutulmamalıdır.

Kaldı ki, Kuzey Afrika gezisine çıkarken, “yeni bir anayasa yapmaya sayılarının yetmediğini, BDP’yle yapılacak bir işbirliğiyle referanduma gitmenin de doğru olmayacağını” çok net olarak ortaya koymuştur.

Ben buradan öneriyorum:

Erdoğan’a karşı bütün partiler, kendi siyasetlerini bir süreliğine askıya alarak veya bir yöntem geliştirerek, daha şimdiden kollarını sıvayacakları bir ittifakın içine mutlak surette girmelidirler.

Çünkü ondan kurtulmak, AKP için bile elzem bir noktaya doğru ilerlemektedir.



cinarnamik@hotmail.com

twitter@cinarnamik

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums