- 15.03.2013 00:00
Bölünme mölünme... Lafügüzaf bunlar.
Alıp başını gidecek de ne yapacak? Erbil’e mi bağlanacak, Bağdat’a mı?
Sen olsan böyle mi yapardın da, bekliyorsun ondan bu aptallığı?
Ama senin amacın, delişmen korkular salıp borazanını öttürmeyi sürdürmektir ki, durum da zaten budur.
Şu açıkça ortadadır:
Bütün mesele, tüm siyasi yetkilerin tarih boyunca merkezin tekelinde toplanarak, en basit kararların bile bürokratik oligarşik bir sınıf tarafından alındığının asıl çile olduğunu artık kavramış olmaktır.
Şimdi önemli olan, bundan kurtulmanın ve biz halkın yerel organlarla bezenerek ve örgütlenerek, bütün o karar alma süreçlerine bundan böyle doğrudan doğruya ve ağırlıklı olarak asıl kendimizin katılacağı hakiki bir demokrasiyi kurup kuramayacak olduğumuzdur.
Şimdilerde gül yüzünü bir kez daha göstermiş bulunan bu şansı kullanabilecek miyiz; yoksa seçerek yetkilendirdiklerimiz, gargaraya getirerek bizi tekrardan buraların kadim hastalığı o meret devletçiliğin labirentlerine mi mahkûm edeceklerdir?
Burada turnusol kâğıdı “devlet” kavramıdır. Kim ki, “devlet... devlet” diye ishakkuşu gibi ötmeye meyyâldir, işte o bizim için bir daha kendisine mühür verilmeyecek adam demektir.
Sadece Kürt sorununun değil, bütün sorunların çözümündeki kritik eşik budur.
Gerisi palavradır.
Değişim
Bakar mısınız şu çelişkiye!
“Değişim”in sazını elinden, sözünü de dilinden bir an olsun düşürmeyen sözüm ona sol CHP, bir taraftan 1920’lerde kalmakta direnirken; diğer taraftaki sağ ise, aynı süreçlerin her konjonktüründe bir başka yorumla, yani toplumsal hayatın değişen her siyasal safhasında Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Refah ve AK Parti gibi yeni kimlikler ve tarifler edinerek, siyasal yolculuğunu yaparken içinden geçtiği iklimlere uyum gösteriyor.
Hadi deyin bakalım, bunlardan hangisi değişimci şimdi, söyler misiniz?
Gülriz Sururi
Geçenlerde televizyonda izledim onu. Gene ne denli güzel, özenli ve teatraldi, onca yaşına rağmen.
Ama o denli de Kemalist, ulusalcı ve gericiydi de, aynı zamanda.
Ne üzüldüm, bilemezsiniz.
Bu kez imbikten geçmiş bir piyes değil, kendi bireysel ezberlerini döktürdüğü kötü bir melodramdı, sergilediği.
Oysa Keşanlı Ali’deki Zilha rolüyle ne çok destanlaşmıştı, bir vakitler. Oynadığı o kimliği duyumsadığını, o insanların dünyalarını algıladığını sanırdınız ki, yanılmışız. Meğer her şey ezbermiş sadece. Meğer hiçbir şeyi anlayamamışmış.
“Sinekli dağ burası
şehre tepeden bakar
ama şehir uzakta
masallardaki kadar.”
Sinekli’lerin masalı ters yüz edip, iktidar olmalarının adıdır, şimdi beğenmeyip burun kıvırdığı o AK Parti hâlbuki.
Onca sorunlara ve her türlü eleştiriyi hak etmelerine rağmen, bu gerçek değişmez.
“Gurtarın bizi bu mezbeleden, gurtarın!” diye boşu boşuna haykırarak zaman yitirmiş bu yoksul insanların, nihayet kendi sınıfsallıklarıyla bilinçlenip kendi üslup ve yol-yordamlarıyla ayaklandıkları bir siyasal değişim sürecidir, bu yaşanan.
Evet, burjuva ölçütlerine nispetle kaba saba ve hoyrattırlar. Kaşları kalın, dişleri de şimdilik sarıdır.
Dindardırlar. Kadınları başlarını örter, erkekleri takke takar.
Ama şu saygıdeğerliğe bak ki, generallerin “Harekât Plânları”yla biçimlenmeye metelik dahi vermemişlerdir. Bu onları demokrasiye götürecek tek onurlu yoldur. Demokrasi ise dişi de temizler, ruhu da temizler. İnsanı insan yapar.
Gülriz Sururi bu sosyopolitik analizi yapamayanlar sınıfından olup, o yüzden de tıpkı onlar gibi gericidir.
Sızıntı
Bir meselenin üstünde gereğinden fazla durulunca, “Kedi kıçını yara sanmış, yalaya yalaya yara yapmış” derdi, Babaannem.
Şu “tutanak sızdırma vak’ası” bir türlü dinmek bilmiyor çünkü.
Gazeteciliği gazetecilerin harcamaya kalkmaları da, hiç yakışık alır bir tutum değil üstelik.
Hem “dördüncü kuvvetiz” diyeceksiniz, hem de kendinizi, payandası olmakta bir beis görmediğiniz yürütmeden bağımsız tutmayacaksınız.
Başbakan sizi gözlüyor ama sadece o değil ki, pek bir korktuğunuzu söylediğiniz Allah da gözlüyor.
Kılıçdaroğlu
Kılıçdaroğlu’nun en sık yinelediği bir argüman da, “darbelerden en çok CHP’nin zarar görmüş olduğu”dur.
O zaman darbecilere ne diye kol-kanat geriyorsun ki?
Eğer darbeciler en çok sana zarar verdilerse, yakalarına en fazla senin yapışman gerekmez mi?
Ya da şöyle sorayım:
Yahu arkadaş! Sen bizi neden bu kadar çok aptal yerine koyuyorsun?
cinarnamik@hotmail.com
Yorum Yap