- 4.03.2013 00:00
Katiyen bir Apo yazısı yazmayacağım bugün.
O, ne dedi? Bu, ne dedi? Şu, ne dedi?
Bana ne bunlardan!
Biz boşuna demedik, gel şu Kürt sorununun çözümünü doğrudan doğruya demokratikleşme esaslarına dayandır da, birtakım pazarlık yöntemlerine kurban gitme, diye.
Ama kim dinler?
Çıkıp da göğsünü gere gere, temel hak ve özgürlük kriterlerine göre yapaydın reformlarını; kimseye müdanan olmaz, kimseye kulak asmaz, alicengiz oyunlarına da gelmezdin şimdi kimsenin.
Fesatlar da, ağızları bir karış açık, bakakalırlardı karşıdan.
Ne ki, sen bu yolu seçmedin.
Aklı ne denli başında, o dahi belirsiz mahpus bir adamın ipiyle kuyuya inmek, daha mı az riskli sence? Üstelik her kafadan çıkan sesler de cabası.
Valla hiç anlamış değilim.
PKK baskısı altında reform yapıyor görüntüsü vermemek istemene yoruyorum, onun tasfiyesine dönük bütün bu mutabakat arayışlarını. Ama değer mi be iki gözüm?
Asıl doğru olan, kimseye endekslenmeden, demokrasi getirerek çözmen değil midir, oysa sorunları?
Klimaya bel bağlama, bırak güneş açsın. Isınmadık köşe bucak, erimedik kar, kıvıracak bahane kalmasın, hiçbir yerde ve hiç kimsede.
Daha bir usturuplu görünmüyor mu sana bu?
Ve bir de, bizimki gibi çözümün daha sağlıklı yürümesini istemekle, kimilerinin baltalamasını da, sakın ola ki karıştırma birbirine.
Bir avuç zengine değil, halka yaslanmak
Ama ne olursa olsun, Kürt sorununun temelli çözümü gene de buralarda değildir bana göre.
Bu problemleri kökten çözmek istiyorsanız, zengin olacaksınız zengin!
Yok başka çaresi!
Ancak bu da yetmez. Ayrıca, o zenginliği hakkaniyetle üleşmesini de bileceksiniz.
Bu ülkenin her dört evinden üçünde bin iki yüz liranın altında bir aylık gelirle yaşamaktan kurtulmadıkça, istediğiniz kadar mutabakata varın birbirinizle; onmaz yarası bu halkın.
Çok işler kotardığınızı da biliyorum. Lâkin, hâlâ yoksul bir memleket burası.
Yüzyıllarca kendi hanesine kadarla yetindiği üretimini, pazar için yapmayı daha yeni yeni tanıyor, şunun şurasında.
Turistik bir geziye çıksan bir uçtan bir uca, yiyecek namına içine biraz ekşimikle biraz ot konmuş gözlemeden başka bir şey göremezsin, yollar boyunca.
Domatesin bile ne olduğu doğru dürüst bilinmezken Doğuda daha düne kadar; 1976’da, şark hizmeti yapan batılı aileler için Van ya da Erciş’ten getirilmiş meyve ve sebzelere Ay’dan gelmiş gibi bakarlardı, yöredeki fukaralar.
Yüzyıllardır tahılları kaynatıp kavurarak, kırıp kurutup gevreterek, sadece türevleriyle beslenmiş, haşlak kalmış protein yoksunu nesiller yurdudur burası; unutup da delleneyim demeyesiniz sakın!
Çiftçi oldukları için mi köylüdürler, köylü oldukları için mi çiftçidirler? Bilin bakalım!
Rençperlik, enikonu bir sektör müdür; yoksa doğaya terk edilmişlerin, içinde yitip gittikleri bir yazgı mıdır?
Köylülükten kurtulup verimli çiftçilere dönüşmek, toplum mühendisliğiyle değil ama hükümetlerin düzene sokacakları bir iş olacak yerde, bunun hâllini hayatın vahşet hanesindeki ritimsizliklere bırakmak mı olmalıdır?
Bugün ülkede bakkal dükkânı açmak bile holdinglerin harcı hâline gelmiştir.
Taşeronluk, gelir dağılımını yayan bir özellik taşıyacağı hâlde, bizde bu, işçiyi sömüren bir araç hüviyetindedir.
Toplumdaki sınıfsal evrilme, geçimlik ev ekonomilerinden, açlığı bastırmaya bile yetmeyen ücretleriyle, topyekûn işçileşmeye doğru sürüklenmektedir.
Yüz haneden sadece altı buçuğunun aylık geliri iki bin beş yüz liranın üzerindedir.
Bankalardaki mevduatın yarısı elli binlik mutlu azınlığa, diğer yarısı da çoğu karakalabalık ve baldırı çıplaklardan müteşekkil yetmiş altı milyona aittir.
Değirmenin suyunun nereden geldiği akıllarının işi dahi olmayan sivil-asker bürokrasinin canla başla korudukları bu fiskalistik yapı, asla gerçek bir Pazar Ekonomisi olamaz.
Her ay maaşlarını tıkır tıkır almalarına ve hattâ kendilerine tahsis edilen lojmanlardan, altlarına çekilen otomobillerden ve babalarından miras kâşaneler olarak gördükleri sosyal tesislerden tutun da, hayatlarının hemen her noktasında yedi cetlerine kadar hazineden sübvanse edilmelerine rağmen, gene de bu halk onlara yaranamamıştır.
Liberal değerlere karşı çıkarak homurdanmakta; özgür dünyadan soyutlanmayı marifet zannederek, adeta Kuzey Kore’yle yarış etmektedirler.
Bu yapı değiştirilmeden, ne Kürt sorunu, ne başka bir şey, herhangi bir surette çözümlenebilir!
Çalışmalarınıza karşı değilim ama bunların hepsi de gelip geçici ve pansuman ölçüsünde tedbirlerdir.
Halkın size büyük bir teveccühle verdiği yetkinin mahiyeti, ruhlarından taşan tarihsel özlemleriydi.
Yoksa unuttunuz mu?
cinarnamik@hotmail.com
Yorum Yap