Sivil akılla askerî yorum

  • 28.09.2012 00:00

 Yargı yerlerine ve iddianamelere bu denli takılıp kalmayın, diye boşuna yazmıyor; boşuna söylemiyordum ben. Hukuka karşı olduğum için değil; tersine, hukukun içine başka şeylerin de katılarak yakasının bırakılmayacağına inandığım için, başımıza nelerin gelebileceğini az buçuk tahmin edebiliyordum.

Reformist iklimi siyasal zeminde yaratmak ve meşrulaştırmak varken, yüzyıllık askersel problemlerin çözümlerini mahkemelerdeki gidişatlara bırakmak, adeta oralardan çıkacak sonuçlara endekslemek, doğrusu korkutuyordu beni.

Ülkenin siyasal dönüşüm sorunlarını bozuk düzenin henüz giderilmemiş hukuk değerlerine havale etmenin yanlışlığı bir yana, meselelere yalnızca görülmekte olan davalar kadarlık bakmak, sanık avukatı ve yakınları ile darbeci zihniyet yanlısı medyanın ve “ancien regime” unsurlarının bilgi kirliliği üretmelerine hizmet edecek şekilde seyir etmiş, onların işine yaramıştır.

Köklü askerî reformların yapılabilmesi için sosyopolitik gerçekler apaçık ortada duruyor olmasına karşın, işin “sadece yargıya bırakılması” bu davaları siyasallaştırmış; ortamı, değişmezcilerle değişimcilerin mücadele alanına döndürmüştür.

Değişimciliğin ruhu siyasetin odağında tutulabilseydi, o vakit sözkonusu davalar, bu denli çekelenip hırpalanmazlar, böylesi bir mücadele alanının öznesine çevrilmezlerdi.

Çünkü değişimlerin olması için artık bu adamların mutlaka mahkûm olmaları, değişimlerin olmaması için de mutlaka beraat etmeleri gerekiyordu. Aklanırlarsa militarizm kazanacak, mahkûm olurlarsa militarizm kaybedecekti.

Hâlbuki bu bir ceza davasıydı. İş buralara gelmemeliydi. Benim söylemeye çalıştığım budur.

Mahkeme kararlarından sonra kimi demokratların dahi hissettikleri tatsızlığın, burukluğun sebebi kanımca burada yatmaktadır. Darbecilerin çevirdikleri dolaplar gün yüzüne çıkmasına ve gerçekler sübut bulmasına rağmen gene de bir tatminsizlik duyumsanıyorsa, bunu üreten şey, o suçlulukların“zorunlu” hâle gelmesi yüzündendir.

Bir başka yanılgı da, askerî meselelerin sivil akılla ele alınarak yorumlanmasından kaynaklanıyor. Medyada yazılıp konuşulanlara bakılırsa, darbe seminerinin tertibinde, özellikle emir alan- emir veren ilişkisindeki katılımcılar, adeta aniden gelişen, bir sürpriz sonucu ortaya çıkan, oldubittiye getirilmiş, tongaya düşürülmüş bir resmin içine yerleştirilmektedirler. Bir tek Çetin Doğan’ın ve birkaç kişinin darbeci, diğerlerinin ise demokrat oldukları ve sanki zorunlulukla hareket ettikleri izlenimi verilmektedir.

Oysa oradakilerin ve hattâ seminerde bulunmadıkları hâlde hüküm giyenlerin, ne yaptıklarının bilincinde oldukları, mütemadi bir suça iradeleriyle iştirak ettikleri fiili bir gerçekliktir.

Zira kum sandığı çalışmaları, plân tatbikatları, harp oyunları, seminerler çat kapı olmadıkları gibi, içeriklerindeki hazırlıklar bakımından aşağıdan yukarıya doğru plânlanarak ve test edilerek yapılagelen hiyerarşik süreçlerdir.

Nitekim 1. Ordu, 5-7 Mart 2003’teki seminerden 3,5- 4 ay önce, ast birliklerine darbe senaryosunu vererek, herkesin kendi sorumluluk sahasında neler yapacaklarını plânlamalarını, öngörülerini kendi içlerinde test ederek sonuçlandırmalarını ve (bütüncül plânın bir parçası olmak üzere) yukarıya göndermelerini emretmiştir. Böylece hazırlıklar aşağıdan yukarıya doğru yapılmak suretiyle, darbe plânının tümünün inşası bir hiyerarşi çerçevesinde kademe kademe gerçekleştirilmiştir.

Yoksa, ekleri bile binlerce sayfa tutan o çalışmalar, Selimiye Kışlası’nın bir odasına kapanan üç beş kişinin marifeti değildir. Falanca kentin filanca semtinden hangi adamların nasıl derdest edileceğini başka türlü nereden bileceklerdir?

İşte o seminer, alt seviyedekilerin kendi karargâhlarında aylar öncesinden plânlayıp test ederek sonuca bağladıkları hazırlıklarını, ordu seviyesinde biraraya gelerek birleştirip test etmeleri hadisesinden başka bir şey değildir. Eğer meseleye zamanın K.K.K. ve Genelkurmay başkanı da sıcak bakıyor olsalardı, çalışmalar muhtemelen o seviyelere de sirayet edecekti.

Seminerler, bir öğretmenin ders anlatmasına değil, öğrencilerin sözlüdeki gibi tahtaya kalkıp kendi hazırlıklarını anlatmalarına, proje ve tekliflerinin beğenilip kabul görmesini beklemelerine benzerler. O yüzden aslında bu toplantıyı, ast birliklerin ordu komutanına yaptıkları bir sunum şeklinde algılamak gerekir.

Kaldı ki biraraya gelen askerler, 1/25 bin ölçekli askerî haritalar yerine, üç beş bin sayfalık metinler üzerinde çalışıyorlarsa, orada zınk diye şöyle bir durmak lâzımdır. Böylesi durumlar, koskoca ordunun kodamanları için, askerlik dışı bir iş çevirmekte olduklarına işaret gibidir. Nasıl ki tüfeksiz bir er düşünülemezse, haritasız bir general ve kurmay da düşünülemez. Yapılan seminerin ölçekli haritalar üzerinde yürütülen bir muharebe şeklini içermediği ortadadır. Hâlbuki askerler, esas olarak sadece muharebe yapmak için vardırlar.

Kimilerinin seminere katılmadıkları hâlde neden ceza aldıklarını anlayamayanlar; Baba filmini seyrederlerken, adamları operasyon düzenledikleri sırada Corleone Ailesi vaftiz törenindeydi diye, onların masum olduklarına mı kanaat getirmişlerdi?

Ve bu halkı elli senedir soktuğu açıkça bilinen huyu kuruyası bir yılan türünün, yeni bir belâya ramak kala, bu sefer suçüstü yakalanıp başının ezilmesine, hiç bu kadar üzülür mü insan olan? Ayıptır yahu!

cinarnamik@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums