Yetmez

  • 5.03.2011 00:00

OdaTV soruşturması kapsamında gazetecilere yönelik gözaltılar ve tutuklamalar üstüne kamuoyunun aydınlanma ihtiyacı içinde olduğunu, “bu yargının işidir” denip geçilemeyeceğini yazmıştım, ardından Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de içinde olduğu yeni bir tutuklama dalgası geldi. Başbakan’ın tutuklamalarla ilgili evvelsi günkü açıklaması aydınlatıcı olmaktan çok uzaktı, “Savcıların tasarrufudur bizimle ilgisi yok” demekle yetindi.

Yetmedi.


OdaTV’yi bir kez bile izlemiş biri değilim ancak basındaki yorumlardan çıkarak çizgisi konusunda bir fikre sahibim. Bu fikirle hemfikir olmadığım çok açık ama şu âna kadar bu tutuklamalarla ilgili kamuoyunu ikna edecek bir bilgi ve belge de ortada yok henüz ve dolayısıyla olan biteni aksi sabit olana dek düşünce ve basın özgürlüğünün çiğnenmesi olarak değerlendirmek zorundayız. Kaldı ki, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller, 301 yerinde duruyor, pek çok gazeteci var hapiste. Yazarı olduğum gazetem Taraf bu özgürsüzlüğün önde gelen mağdurlarından biri. İsmail Beşikçi hakkında da yeni bir soruşturma açılmış olduğunu öğreniyoruz.

Böyle değil de düşünce, ifade, basın özgürlüğü önündeki 301 ve diğer engellerin kaldırıldığı koşullarda bu son soruşturmalar yapılmış olsaydı o durumda kimse “ne oluyor” sorusunu sormaz, kaygıya kapılmaz, yargı sürecini gönül rahatlığıyla bekleyebilirdi.


Oysu durum bu değil.

İşte bu durum için referandumda “yetmez” demiştik. Evet ama yetmez. Yetmediği
ortada. Hele Başbakan’ın seçimlerde yüzde 10 barajını Kürt meselesine bağlayarak savunması AKP’nin demokratik değişimde bir sınıra geldiğini düşündürüyor. Bu yaklaşımıyla AKP sivil ve demokratik yeni bir anayasa konusunda da umut verici değil.

Bir taraftan düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlı olduğu, diğer yandan oluşacak yeni TBMM’nin baraj nedeniyle siyasi temsil gücünün zayıf kaldığı koşullarda yeni bir anayasa için gerekli olan meşruiyet zemini yaratılamaz. Böylesi koşullarda anayasa içerik olarak da beklentileri karşılamaktan uzakta kalır.

Birçok kez yinelediğim gibi anayasalar sonuçtur, başlangıç değil. Sosyal, sınıfsal mücadelenin sonuçları anayasalarda kendini ifade eder. Demokratik bir anayasa ancak demokratik bir ortamın ürünü olabilir, tersi geçerli olamaz.


Düşünebiliyor musunuz; bir yandan Kürtler üstünde baskı ve şiddet sürecek, tutuklamalar, davalar devam edecek ama öte taraftan Kürtlerin de kendilerini eşit haklı vatandaşlar olarak içinde bulacakları bir yeni anayasa müzakere edilecek... Böyle bir şeyi düşünmek bile akla zarar.

AKP iktidarı eğer Kürtlerin de kendilerini bulacakları bir anayasa düşüncesinde olmuş olsaydı önce çözüm yolunda adım atardı. Oysa tam tersine hükümet adım atmayarak PKK’yi şiddete kışkırtıyor. PKK de bu tuzağa düşecek görünüyor. PKK’ye akıl verenler seçimler öncesinde Güneydoğu’nun karışmasının, şiddetin tırmanmasının Kürtlere oy getireceği yorumunu çok ustalıkla yapıyorlar.


Kısacası saydam olmayan kirli bir seçim hesabı var ortalıkta. Bu kirlilikten oy çıkar ama hakikat çıkmaz. Tercihlerin saydam ve demokratik bir ortamda değil de türlü çeşitli manipülasyonların etkisi altında yapıldığı koşullarda 12 Haziran seçimleri demokrasi getirmez, hele hele “ileri demokrasi “hiç getirmez, şimdiye dek ne getirdiyse ancak onu ve hatta eksiğini getirir.

Güneydoğu’da Kürtlerin sokaklara döküldüğü, KKTC’de Türk toplumunun onurlu bir toplum olma talebiyle ayağa kalktığı, düşünce ve basın özgürlüğü taleplerinin yükseldiği, hükümetin ise milliyetçi bir siyasi rota izlediği koşullarda AKP önümüzdeki seçimde buna rağmen eğer yüzde 45 üzerinde bir oy alırsa, –ki muhtemelen alacak-, seçim sonrasında köklü reformlara gideceğine dair beklentiler korkarım temelsiz kalır. Ancak bir mucize beklemek gerekir. Zira belirttiğim koşullara rağmen yüzde 45 veya üzerinde bir oy demek, AKP’nin tabandan ve çevresinden gelen, gelecek olan değişim taleplerinin artık sönümlendiği demektir. Ve karşısında demokratik etkili bir muhalefetin olmadığı koşullarda seçim sonrasında köklü demokratik değişimci adımlar gerçekten de mucize olur.

AKP’nin tabanı ve çevresiyle ilgili gözlemlerimi aktarırken, tabanın göreceli hoşgörüsüne değindikten sonra ama “Bu hoşgörülü tavrın görünmeyen, irdelenmesi gereken olumlanamayacak yanları da var” demiştim, bu yan “vekâletçi” diye tanımlayabileceğim bir özellikle ilgilidir. Daha sonra üzerinde duracağım gibi taban yerel yönetimlerde, yerel çalışmalarda son derece inisiyatifli ve başarılı iken devlete değen üst politikalara çıkıldıkça katılımcı-eleştirici dinamizmini yitiriyor, o noktalarda partinin tepe yöneticilerine vekâlet vermiş bir havaya bürünüyor. Devlet toplum yabancılaşmasını çok açık biçimde görebiliyorsunuz.


Ya da devletin bize özgü müthiş asimile etme yeteneğini.


nabi.y@superonline.com
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums