- 25.07.2011 00:00
Demokratik Özerklik Bildirisi üstüne görüşlerimi yazacağımı söylemiştim. Yazacağım. Bildiriyi daha yayınladığı gün çok dikkatle okumuştum. Ama önce bir methale yani girişe ihtiyaç duyuyorum. Zira söylenenlerin doğru anlaşılması gibi yaygın bir sorunumuz var.
Siyasi kutuplaşmalar arttıkça aydınlar içinde iki kutuptan birine doğru bir çekim merkezi oluşuyor, giderek aradaki renk farklılıkları kayboluyor. Adını koyarak konuşmak gerekirse ya anti-PKK olacaksınız ya da anti-AKP. Her iki tarafın söylemleri keskinleştikçe iki uca doğru çekmeler de artıyor. İlginç olanı bu kutuplaşmaya, çatışmacılığa karşı çıkanlar arasında da katı inançlılık hâkim olmaya başlıyor. Herkes kendi durduğu yeri desteklemek için malzeme arıyor, buluyor da, zira ortam çatışmacılık yönünde gelişiyor olduğu için ötekiyle ilgili bol malzeme sağlıyor.
Hele şu günlerde sözlere, söyleme takılıp kalınırsa “canınız cehenneme” veya “yiyin birbirinizi” deyip kenara çekilmek ya da püriten bir ruhla ilkeler şatosuna kendimizi hapsetmek çok mümkün. İster kenara çekilmek, ister püriten ilkecilik olsun sonuçta aynı yere varır.
Siyaset dışılık.
Çatışmacı tarafların istedikleri de budur, orta yerde kimse kalmasın isterler, zira ötekini kışkırtmaya, ajitasyona dayalı çatışmacı siyasetler ancak o durumda sonuç alabilirler. Bu dediğim deneyle sabittir, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri öncesi çatışmacı ortamı yaşamış olanlar kutuplaşmanın bir yağ lekesi gibi her alana, hücrelerimize dek nasıl yayıldığını görmüş, yaşamış olmalılar.
Böylesi durumlarda sorunların çözümü için bize doğru görünen bir hat çizmiş isek o hattı kararlılıkla savunmak ama bunu yaparken söylemimizi de, duruşumuzu dasabitlememek gerek. Olayların dümdüz gelişmediği, bizim kontrol edemediğimiz bir dizi etmenin durmaksızın duruma müdahil olduğu koşullarda sabit bir bakış ile hareket etmek oyun dışı kalmayı doğuruyor.
Bugün Kürt meselesinde genel kanaatimiz meselenin PKK’siz ve AKP’siz çözülemeyeceği yönündeyse bu hattı esnek tutum ve söylemlerle ama kararlılıkla savunmalıyız. Hatta bu hattı savunmayı çoğu kez onlara rağmen yapmalıyız. Çünkü eğer bu yorum doğruysa yani meselenin çözümü PKK’siz ve AKP’siz olmayacaksa bu tutum sonunda kazanır.
Demokratik özerkliğin tek yanlı ilânıyla birlikte “eğer çözüm olmazsa devrimci halk savaşı başlar” dendi ve “özsavunma” stratejisi ileri sürüldü. Hatta Kandil’den Karayılan batıdaki Kürtlere “dönün” çağrısı da yaptı. Öte yandan devlet de terörle mücadele adı altında yeni bir güvenlik konsepti çizmek ve bu gücü yaratma peşinde. Zeytinburnu’nda patlayan provokasyon ise ürkütücü bir potansiyelin oluşmakta olduğunun keskin işaretini verdi. .
Bu durumu şöyle okuyorum: Habire en tehlikeli durum diye geldiğim “kararsız denge” hali artık daha uzun süremeyecek gözüküyor. Her iki taraf da nihai hesaplaşma ânına göre strateji belirliyor gibi. Ne PKK bu kararsız dengeyi daha fazla sürdürebilir ne de iktidar. Bunun anlamı çatışmanın süreceğidir.
Bu durumdaçatışmasızlık siyasetini savunan bizim gibilerin işi hiç kolay olmayacak. Adım adım kutuplardan birine doğru çekilmek isteneceğiz. Yani ya o ya o; ya hep ya hiç. Bu çekilmeye direnmek gerekiyor. Yalnızca direnmek değil sürece aktif müdahale pozisyonunda olabilmeliyiz. Ama ne adına?
Üçüncü dinamik adına.
Değişimin üç dinamiğinden hep söz ettim, tekrara gerek yok. Üçüncüsü demokratik aydın dinamiğidir. Ama doğru anlamak gerek üçüncü dinamik her ikisi dışında gelişen demek değildir. Zira bir sürece müdahalenin kapasitesi o sürecin değişim dinamiğinin kapasitesiyle doğru orantılıdır. Öyleyse üçüncü dinamik gücünü ilk ikisinden almak zorundadır. Yani onlara karşı değil onlarla birlikte yürümelidir. Eğer bu doğruysa sözümüz ve duruşumuz ve eleştirilerimiz itici değil çekici, davet edici olmalı. Çatışma ortamında bunu başarmak hiç kolay olmayacak, çok zorlanacağız ama başarmak zorundayız. Bu üçüncü dinamiğin kendi içinde de farklılıkları elbette olacak ve hatta olması yararlıdır. Kimimiz Kürt özgürlük hareketine daha yakın kimimiz ise daha uzak durabiliriz. Aynı şey AKP’ye dönük olarak da geçerlidir.
Bu üçüncü rol güvercin rolü değildir, tarafsızlık hiç değildir. Kurucusu olmadığımız bir oyunda seyirci veya piyon olmamak için süreçlere “radikal demokratik müdahale” rolüdür.
nabi.y@superonline.com
Yorum Yap