Tarihin ters akıntıları

  • 18.06.2011 00:00

Aynı olmasa da toplumlar da insana benzer, zaman yaşanmak zorundadır; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık. Bunlar atlanamıyor. Ama bazen çocukluğunu yaşayamadan ileri yaşlara mecburen geçildiği de oluyor, bir çocuğun aile yükünü omzuna almak zorunda kalması gibi. O zaman ortaya kavruk çocuk çıkıyor. Ne çocuk, ne de yetişkin.

Tarihin temposunu yakalayamamış bizim gibi toplumlarda geçmişte yaşanmış olması gereken sorunlar bugüne aktarılınca farklı sorunlar birbirine girip yumak oluyor, çözüm güçleşiyor. 1923’te çözülmesi gereken “milletin devletini inşa etme” süreci, “devletin milletini yaratma” ters akıntısıyla Jakobence kesilince bu tersine gidişi çözmek bugüne kaldı. Üstelik tam da günümüz küreselleşme çağında ulus-devlet modeli çözülmekteyken. “Milli irade” kavramının bir safsata olduğu anlaşılmaya, toplumlar çoğulculaşmaya başladığı bir zamanda...


Diğer yandan ama, çözülmeden bugüne gelmiş farklı antagonizmaların yarattığı gerilim inanılmaz bir çözüm enerjisi de yaratıyor. Türkiye’nin 2000’li yıllardan beri içinde olduğu durum bu.

AK Parti’nin hem gel-gitleri, çelişkileri hem de değişim dinamizmi buradan geliyor. AK Parti bir yandan kendi tabanını sekülerleştirirken diğer yandan modernizmin önüne koyduğu ahlaki değer yargılarının gündelik yaşamdaki çelişkileriyle yüz yüze geliyor. Bir yandan moderinst bir hedefe yöneliyor, İslam dünyasına örnek oluyor, öte yandan gelip içkiye, heykele takılıyor. Bu haliyle AK Parti, bugün toplumumuzun çelişkili sosyolojik, kültürel yapısını ve sancılarını içinde taşıyan sahici bir parti oluyor. Bu nedenle de kalıcı bir siyasi hareket hüviyeti taşıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan da hali ve tavrıyla bu yapıya çok uygun sahici bir lider olarak karizma yaratabiliyor.

Benzer bir durumu Kürt siyaseti için de söylemek mümkün. Kürt halkı gecikmiş milli uyanışını yaşıyor. Bunu görmezsek karşımızdaki fotoğraftan bir şey anlamaz, meseleyi bireysel haklar meselesine, dile falan indirger, PKK deyince şiddetten başka bir şey düşünmez, Abdullah Öcalan adını “terörist başı” eklemesi dışında kullanamazsak AK Parti’ye bakarken yapılan yanlışın aynısını yapmış oluruz.

AK Parti ve Kürt özgürlük hareketi (PKK-BDP) çok ayrı iki olgu olsalar da kendi toplumsal çevreleri içinde sahici, gerçek olgulardır. Halkın gündelik yaşamının içinde ve onun parçası durumundadırlar.


Aynı şeyleri CHP için söyleyemeyiz.

Gramsci’den mülhem bir kavramla (Cihan Tuğal, Pasif Devrim) söylersem, CHP Kemalist devletin partisi olarak “organik krizin” ürünü olan elitist bir partidir. Bir türlü halkın oyu ile iktidar olamayışının temeldeki nedeni de budur. Organik kriz, devletin kuruluş sürecinde devletin sivil toplum üstünde dışlayıcı hegemonyasıyla oluşan yapısal krizi söyler. Devlet, sivil demokrasi temelinde yeniden yapılandırılmadan bu kriz sürekli olarak kendini duyurur. CHP de zaten, bu organik krizin şiddetlendiği zamanlarda sesini duyuran ve bu krizin vesayet yönünde çözümü için devreye giren, halkın gündelik yaşamında ise izi olmayan bir partidir. Şimdilik CHP’yi bırakalım.


Büyük paradoksa gelelim.

Çok ilginçtir. Yan yana durması tarihsel sürecin mantığı açısından daha beklenilir olan iki siyasi akıntı karşı karşıya geldiler. AK Parti ve Kürt özgürlük hareketinin karşı karşıya gelmesi Türkiye’ye hem çok zaman kaybettirdi hem bedel ödetti.


Yine ilginçtir ki, bugün eğer askerî-bürokratik vesayet rejimi çözülüyorsa bunun iki baş aktörü, birbirine karşı yürüdükleri halde AK Parti ve Kürt özgürlük hareketidir.

Bu büyük paradoksun, elbette sayıp dökersek pek çok anlaşılabilir nedenleri var. Ama çözümü de yakından ilgilendiren bir tanesine önem veriyorum. Her iki taraf da diğerine ideolojik baktı ve yok olabileceğini, geçici olduğunu düşündü. Yukarıda değindiğim sosyolojik, tarihsel bakış ile durumu görselerdi farklı bir gelişme olabilirdi.


12 Haziran seçimlerinin ortaya koyduğu en önemli çıplak gerçek ise iki iddiayı da çürütmüş olmasıdır. Yani “AK Parti’siz çözüm” ve “BDP’siz çözüm”. Aksine bu seçimin iki büyük galibi bu iki parti oldu.

Seçimlerden sonra yeni Türkiye ancak bu büyük paradoksun çözülebilmesiyle yaratılabilir. Yani AK Parti ve BDP’nin yakınlaşmasıyla. Her iki taraf da galibiyetin sarhoşluğuyla değil de alçakgönüllü bilgeliğiyle bakabilirlerse bu yakınlaşma ahayal değildir. Ve bu gerçekleştiğinde ise Türkiye demokratik köklü değişim enerjisini yeniden yakalayacak ve kanatlanacaktır.

Gelecek yazımda bu büyük paradoksun çözülebilmesi için BDP’nin rolü üstünde duracağım. Ama geriye bırakmadan bu büyük buluşmanın adını da koyalım:


Tarihsel uzlaşma.


nabi.y@superonline.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Müfit
    Müfit
    31.07.2013 01:22

    Hasan bey, 2 yazınızda da TÜPRAŞ olayını işlemişsiniz, TÜPRAŞ olayı sizi bu kadar niye rahatsız etti bir anlam veremedim, saygılarımla.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums