- 21.05.2011 00:00
Önümüzdeki günlerde ve aylarda bizleri bekleyen muhtemel gelişmeler üstüne yürekleri serinletici şeyler söyleyemiyoruz maalesef. Fakat elbette her şey de kötü değil. İyi şeyler artan kaygılanmaların üstüne gelir. Zira kaygı, tedirginlikler daha çok düşünmeye, zihni melekelerimizi zorlamaya, yeni yolları görmeye bizi yöneltir. Çözülmeyen sorunlarımızın nedenlerini daha derine inerek araştırırız. Buluruz veya bulamayız ama her durumda analitik düşünme kapasitemiz artar.
Son birkaç yıldır çözülemeyen siyasi ve sosyal sorunlarımızın nedenleri üstüne düşünenler arttığı gibi gözle görülür biçimde fikri derinlikte arttı. Şeytanın oturduğu söylenen ayrıntılar üstüne daha çok düşünür olduk. Günümüzde bilginin ve entelektüel aydın çevrelerin rolünün artığı gerçeğiyle birlikte bu yeni gelişmeleri gözlediğimizde gelecekle ilgili iyimser olabiliriz.
Neşe Düzel’in 16 Mayıs Taraf’ta “Pazartesi Konuşmaları’nda Bekir Ağırdır’la yaptığı söyleşiyi okurken bunları düşündüm. Bu söyleşi üstüne yazacaktım ama Güneydoğu’daki son sıcak, çok sıcak gelişmeler ertelememe neden oldu.
Günümüzde aktif siyaset yapanlar ve hatta siyasi yorumcular için bulunmaz bir nimet var. Siyasetin sosyolojisi üstüne eskiyle kıyas kabul etmez biçimde zengin somut veriler toplanıyor. Kamuoyu araştırmaları giderek daha bilimsel ölçütlere oturuyor. Hiç kuşkusuz kamuoyunu yönlendirmek için bu tür araştırmaların ısmarlandığı veya kullanıldığı da yok değil ama bu tür şirketler giderek azalıyor zira piyasa mantığı burada da geçerli, tahminleri tutmayan araştırma kuruluşlarına itibar edilmiyor.
Son zamanlarda doğru tahminleri ve titiz araştırmalarıyla dikkat çeken Konda ‘nın Genel Müdürü araştırmacı Bekir Ağırdır’ın bu söyleşisini çok dikkatle okudum. Yalnızca bir kamuoyu araştırmacısı değil bir siyaset sosyoloğunun analizleriydi söyledikleri. Söyleşi, ayrıntılarına dikkat vererek okunduğunda toplumsal gelişme süreçlerinde göremediğimiz yeni yanları, ayrıntıları görmemizi sağlayıcı nitelikte. En azından benim için öyle oldu.
Bekir Ağırdır’ın milliyetçilik, İslam, muhafazakârlık, modernleşme ve demokrasi üstüne somut saha çalışmalarından çıkarak söyledikleri dikkat çekiciydi. Öyle anlaşılıyor ki seçimlerden sonra milliyetçi çevrelerin kendi içlerinde örneğin MHP’de milliyetçilik üstüne yeni tartışmalar göreceğiz.
MHP’nin oy tabanının tamamen ülkücülerden oluşmuyor, aynı zamanda geleneksel muhafazakârlık üstüne oturuyor dedikten sonra Ağırdır; “Bu geleneksel muhafazakârlık her şeyi Allahın emri üstünden değerlendirmiyor. Referansları dinden değil de geleneklerden alan bir muhafazakârlık bu. Ama şimdi Türkiye’de nüfusun yüzde 45’i metropol dediğimiz 11 büyük yerleşim alanında yaşıyor. MHP’nin sosyolojik tabanı değişti. İstanbul’da eskiden mesela Bayburtlular, Gümüşhaneliler, Nevşehirliler v.b belli semtlerde yoğunlaşmışlardı. Şimdi yeni gelen Gümüşhaneliye Ulus sırtlarında gecekondu arazisi yok. Bulduğu yere konabiliyor. Dolayısıyla bu metropollerde geleneksel ilişkiler artık çalışmıyor. Çalışmayınca da seçmenin aklı, fikri, düşünce sistematiği değişiyor. Geleneklerdeki bu çözülmeden MHP olumsuz etkileniyor. MHP’nin milliyetçiliğe yeni bir yorum yapması şart“ diyor.
Yukarıdaki gözlemler modern kapitalizmin son yıllarda hızlı gelişmesinin getirdiği geleneksel yapılardaki çözülmeyi söylüyor. Fakat her ülkede kapitalizmin gelişmesi tarihsel somut biçimler alır. Ağırdır’ın söylediklerinden de bize özgü bazı yanları ayırt edebiliyoruz.
Neşe Düzel’in “MHP seçmeni, geleneklerin yerine neyi koyuyor?” sorusuna “Hukuk eksikliğinden ötürü, dini koyuyor. Eğer hukuk, ülkedeki değişimin gerisinde kalıyorsa o zaman büyük sorunlar çıkıyor. Büyük kentlerde güven boşluğunda insanlar en sağlam referans olarak dine ya da etnik kökene, kültürel kimliğe sarılıyorlar. İç göçün büyüklüğünü unutmayın. Bugün 50 milyon seçmenin 22-24 milyonu göç etmiş durumda”
Devamında Ağırdır ayrıntıda daha da önemli, bizleri düşünmeye yönelten şeyler söylüyor. Neşe Düzel bu söyleşinin başlığını “Dindar muhafazakârlık artıyor” diye vermişse de Bekir Ağırdır, benim anladığım tam bunu söylemiyor. Kuşkusuz yanlış değil başlık ama ayrıntısı var ve önemli. Şimdi alıntılayacağım düşünceler bana çok ilgi çekici ve önemli geldi.
Ağırdır, muhafazakârlığın ne anlama geldiğini açtıktan sonra “Aslında bu ülkede muhafazakârlık yükselmiyor. Bu ülkede geleneksel muhafazakârlığın geleneklerden gelen referansları çözülüp, dini referanslara dönüşüyor (...) İslami hayat tarzı onlar için çoğalıyor.”
Muhafazakârlık artmıyorken bu muhafazakâr toplumun içinde yaşam tarzı olarak referanslarını dine dayandıranların artıyor olduğu tezi zihinsel bir uyarıcı etkisi yaptı bende ve kafamda kimi bazı yeni fikirler çağrıştırdı. Üstünde düşüneceğim.
Gelecek yazımda milliyetçilik tartışmaları açısından da önemeli bulduğum Sayın Prof. Nur Vergin’in bir makalesini konu edineceğim.
nabi.y@superonline.com
Yorum Yap