İkili iktidar ve ikili anayasa

  • 12.05.2011 00:00

Herkes şu günlerde kritik bir eşikte olduğumuzun artık farkında. Aysel Tuğluk konuşmasındaki bir cümlesi nedeniyle fazlaca eleştiriye uğradı ama Tuğluk aslında yaklaşan tehlikeye işaret ediyordu. Kürt sorunundaki durumla ilgili tasviri de çok uygundu. “Araf” hâli. Mithat Sancar da dünkü Taraf’ta aynı konuyu ele alıp işlemişti. Gerçekten de Sancar’ın dediği gibi bazı durumlarda arafta kalma hâli yani “arada kalmışlık” yaratıcı, doğurgan bir gerilime neden olabileceği gibi bazı hâllerde ise cehennem eşiği de olabilir. Araf hâli uzadıkça yolun cennete açılma ihtimali azalır.

İleride kaset olaylarıyla, küfürleriyle ve yalancı pehlivan güreşleriyle anılacak bu seçim ortamında bu araf hâlinin yaratıcı bir doğurganlıkla yeni ve ileri çözümler üretme ihtimali yok. Zaten seçim sonuçlarını almaya bir şey kalmadı. Fakat seçim sonrasında çözüm yollarını tıkayacak olumsuz yeni adımların atılmaması için çaba harcamak önemli.

Hastalığın nedeni bir virüs ise ne kurşun dökmeler, okuyup üflemeler ne de aspirinle tedavi işe yarar. Her bir köşeden başını gösteren virüs artık teşhis edilebilir durumda. Her gün yeni bir komplodan, birçok gizli senaryodan söz ediliyorsa, böyle bir ülkede gerçekte siyaset yok demektir. En başta Kürt meselemiz olmak üzere Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alan en temel sorunların çözümünde siyaset, son sözü söyleyen durumda değildir. Son sözler başka yerlerde kotarılmakta. Bizler ise çözüm çözüm diye debelenmekteyiz.

Büyük büyük hedefler var önümüzde, yeni anayasa yapmak bu hedeflerin başında geliyor. Yeni anayasanın nasıl bir anayasa olması gerektiğini elbette konuşacağız, konuşuyoruz da ama kanımca esas meselemiz eski anayasadan nasıl kurtulacağımız meselesidir, zira 12 Eylül Anayasası’nın da koruyucusu olan bir başka anayasa daha var, gizli anayasa bu. Bunu halka anlatmak durumundayız. “Devlet biziz” diyenlerin yani aslî iktidar sahiplerinin anayasasıdır bu.

“Devlet biziz”, “Devlet bizim” diyenler Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze demokrasilerde egemenliğin aslî sahibi olan halkın üstünde hegemonya kurmuş olan asker ve yüksek bürokrasi sınıfıdır. Tek parti dönemi boyunca, Mete Tunçay’ın bana çok açıklayıcı gelen tanımıyla siyaset değil “idare” vardı. Çok partili döneme girildikten sonra bu durum ne kadar değişmiştir tartışılır ve tartıştığımız da budur.

Şu söylenebilir sanırım; çok partili dönemle birlikte siyaset (seçilmişler yani siyasi partiler, parlamento, hükümetler vs.) ve idare (asker-sivil devlet bürokrasisi) olmak üzere ikili bir iktidar yapısı ortaya çıktı. İkincisi birincisi üstünde, vesayet dediğimiz bir hegemonya tesis etti. Bu hegemoni üç yolla tesis edildi: Birincisi zor yolu yani askerî darbeler, müdahaleler; ikincisi ideolojik araçlarla sağlanan rıza yolu (devlet kültü) ve üçüncüsü ilk ikisine çift taraflı sebep-sonuç ilişkisiyle bağlı olan kurumsal yapılar. Kurumsal yapılar ise anayasalar tarafından düzenlendi, teşkil edildi (teşkilat-ı esasiye) ve koruma altına alındı.

Bana göre daha önemlisi ikili iktidar yapısının ikili bir anayasa sistemi doğurmuş olmasıdır. Buna ikili yargı sistemini de eklemek gerek.

27 Mayıs Aanayasası’nın içine ikinci anayasa, bir kurum olarak yerleştirildi. Milli Güvenlik Kurulu. Daha sonra yasal dayanağını görünen anayasadan yani 12 Eylül Anayasası’ndan alan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi -Kırmızı Kitap (MGSB)” ikinci anayasa oldu. MGSB, TBMM’nin dahi bilgisi içinde olmayan, onun tarafından onaylanmamış, halkın da bilmediği gizli belgedir. Bu belge, işte Kürt meselemiz gibi önümüzde duran, çözüm bekleyen en acil sorunlar için adı üstünde devletin kırmızı çizgilerini belirleyen belgedir (iradedir).


Özetle ikili iktidar, ikili anayasa ve ikili yargı sistemi...

Dünkü Taraf’ta Lale Kemal’in yukarıda değindiğim ikili yapıyı Sayıştay Yasası örneğinde gösteren önemli bir yazısı vardı. Sayıştay Yasası çok eleştirildi, ayrıntıya gerek yok, zaten Lale Kemal yazısında bunları aktarıyor. “Bazı kurumlar, eski ve derin Türkiye refleksini korumayı sürdürmüşler ve bu duruma ne iktidar ne de muhalefet ses çıkartmış” dedikten sonra Sayıştay’ın “verimli, etkin ve tutumlu” harcama yapıp yapmadıklarını denetleyemeyeceği ayrıcalık tanınan kurumları saymış: Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı hedef ve gösterge saptamakla yükümlü değiller. Emniyet teşkilatı bu sayılan kurumların dışında tutulmuş, o incelemeye tabi!

Bizler de oturmuş, Kürt sorunu niye çözülemiyor diye soruyoruz...


nabi.y@superonline.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums