- 28.07.2019 00:00
Önceki baskıcı siyasî ve ekonomik dönemlerden farklı olarak özellikle son altı yılın her günü, her anlamda derslerle dolu bir dönem oldu.
Hukuksuzluk, zorbalık, insan hakları ve medya özgürlüğü alanlarındaki baskının ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinden alınacak çok dersler bulunmaktadır.
Ve bu dönem henüz bitmedi ve daha neler olacağı da belli değil…
Çünkü halen meclis, yargı, medya ve devletin tüm olanakları bir merkezin elinde bulunuyor.
Bu gücün kanun yapma, yalan haber yayma, tutuklama ve ceza vermeden tutunda para dahil pek çok araçla iktidarını tahkim etme ve muhalefeti ezme adına tüm polis devleti şiddetini gözünü kırpmadan kullanma durumu var.
Bunu her gün gösteriyor da zaten…
Hattâ savaş çıkarma ve tüm bölgesel çatışmaların içine ülkeyi sürükleme yetkisi var.
Diğer yandan Rusya’dan S-400 satın alınmasının ABD ve NATO ile olan ilişkilerini etkileri şimdilik tam ortaya çıkmış gözükmese de orta ve uzun vadede Rusya, Çin veya ABD, AB ekseni arasında yaşanması muhtemel bir gel-git sürecinin bedelini ödenmesi de işin bir başka önemli yanını gösteriyor.
Şimdi bu güç merkezine karşı siyasî ve toplumsal alanda bir cephe siyaseti bilinci oluştu ve bu bilinç eksikte olsa ittifak yapan muhalefet partileri üzerinde kendisini gösterdi.
CHP, İYİP ve Saadet Partisi arasındaki diyalog ve işbirliği oldukça umut verici bir siyasî gelişme olarak görülse de bu ittifaka HDP’nin vermiş olduğu destekte en az onun kadar değerli bir siyasî gelişme ve başarıdır.
Şimdi bu somut durumu daha geniş bir demokratikleşme programının siyasî zemini olarak değerlendirmek her bir muhalefet liderinin topluma ve ülkeye karşı sorumluluğudur.
31 Mart ve 23 Haziran yerel seçim sonuçları bu umudu ortaya çıkardı.
Ancak ortaya çıkan bu umudu siyasî alanda nasıl bir program ve nasıl bir işbirliği üzerinden nereye doğru taşınacağının belirsizlikleri devam ediyor.
Bunun bir nedenini muhalefetin içindeki “iktidar güçlerinin” etkisi olarak görmekse de diğer bir nedenini ise demokratik ve dönüştürücü siyaset için yeterli isteği oluşmamış olması olarak görmek gerekir.
Bu açık nedenlerinden biri de muhalefet içinde HDP’ye karşı konulmak istenen siyasî mesafe ve hattâ zaman, zaman düşmanca tavırdır.
HDP bizim adaylarımızın seçilmesi için her türlü desteği dışardan versin “ki veriyor, vermese seçim kazanılmaz” ancak muhalefet bloğu içinde olmasın, birlikte görünmeyelim.
Böyle düşünülüyor ve davranılıyor olması açık bir siyasî ironi oluşturuyor ki, AKP ve MHP sözcüleri bu durumu siyasî ranta bile çeviriyor.
Türkiye’de siyasî alanda alanda oluşan kutuplaşmanın oyuncuları belli, bunun saklanacak yanı kalmadı.
Bu durum diğer yandan ise birlikte oluşturulacak bir demokrasi programını tartışılmasını ve onun siyasî ayaklarını oluşturulmasını da geciktiriyor.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerinden kaybedilen yıllara mı yanalım. Demokratik yeni bir anayasa yapamadık buna yanalım. 15 Temmuz sonuçlarıyla mağdur olan onbinlerce insanın dertleriyle hemhâl mi olalım...
Tüm bunlar için 31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı moral ve özgüvenin yarattığı siyasî dalga üzerinden geniş bir demokrasi ittifakı üzerinden konuşulabilir.
Bu HDP’siz olacak bir siyasî durum değildir.
Ancak HDP’de daha geniş bir muhalefet bloğu içinde ortak bir program ve işbirliği içinde olacağının ve buna uygun hazırlıklara diğer ittifak partileri gibi kendini hazırlamalıdır.
Öncelikle AKP’nin “yargı reformu” diye gündeme getirdiği yasa değişiklerini içerik olarak “daha kapsamlı bir yargı reformu” talebiyle geri çevirmekten ziyade hâkim güvencesi, âdil yargılama hakkı ve insanî muamele sorun alanların da iyileşmelerin sağlanmasına öncelik verilmeli ve diğer yandan AB ile geri kabul anlaşması paketinin içinde olan Schengen vizesi öncelikleri arasında AB tarafından talep edilen 72 ayrı kriterin içinde bulunan “terör olayı, terörist, terör örgütü ve terör örgütü propagandası” alanlarında bulunan tanım ve yorum uyumsuzluklarının yeniden hukukî ölçülerde düzenleyen bu kriterlerle yargı reformu paketini eş zamanlı gündeme alınmalıdır.
Diğer yandan demokratik yeni anayasa için de ciddi adımların atılmasına destek olacak bir siyasî birikim ve deneyim bulunmaktadır.
Gerek Meclis Anayasa Komisyonu çalışmaları ve kabul edilen anayasa değişikliği maddeleri ve gerekse farklı şekillerde yapılan platform çalışmaları bu birikim ve deneyimi gösteriyor.
Ancak yeni anayasa çalışmaları günümüzde bulunan acil sorunların çözümünün yerine konulacak bir çalışma değildir demektense, anayasa çalışmaları için oluşan siyasî iklimin sağlayacağı diyalog ve işbirliği fırsatları da göz önünde tutulmalıdır.
Kürt sorunu, yapısı gereği daha geniş bir coğrafya üzerinden yürüyen ve daha çok ortaklı, bölgesel ve uluslararası bir sorun olacağı önceden de biliniyordu.
Bugün bu öngörü şimdi çok daha sıcak bir gündemle günlük siyasî, ekonomik ve toplumsal hayatımızı etkiliyor.
Kürtler için de ve Türkiye dâhil diğer bölge ülkeleri içinde ortak bir kaderin yolcuları olarak bu meseleyi düşünmek gerekir.
Suriye, Irak Kürtleri ile İran ve Türkiye Kürtleri diğer halklar ve kültürlerle ortak bir gelecek kurmak zorunda.
Karşılıklı şiddetin üzerinde ısrar eden politikaların hepsi iflas etmiş ve barış içinde demokratik bir hayat arzusu fiilen şiddeti yenmiştir.
Ancak ne ki Türkiye’yi elinden bulunduran iktidar güçleri bu gücünü kaybetmemek için başvurmayacağı çılgınlık yoktur.
Ancak düne göre bugün manevra alanları siyasî ve askerî olarak daralmıştır.
Batı eksenini bırakmak istemesinin tek nedeni de budur.
Demokratik ve hukukî değerler bakımında Batı tarafından denetlenmek ve eleştirilmek istenmediği için Rusya ve Çin’e yanaşmak istiyor.
Çünkü onlar sadece domateste kurtçuk çıktı veya demir biraz paslanmış gibi sorun çıkarıyorlar.
Ne insan hakları ne hukuk devleti umurlarında bile değil…
İktidar güçlerinin zorbalık, hukuksuzluk ve yolsuzluk yaptıkları alanları daraltmak ve giderek bunun hesabını sorabilecek cesur ve kararlı bir muhalefet enerjisi yaratılabilir.
Bunun toplumsal ve siyasal potansiyellerinin olduğu son seçimlerde görüldü.
Yeter ki muhalefet olan her kesim ve partiyle güç ve işbirliği yapmaktan çekinmeyelim.
AKP destek alacağını bilse “şeytanla” bile iş tutar.
Bunu da unutmayalım… İttifak şart.
Yorum Yap