Erdoğan’a rağmen demokrasiyi kazanmak…

  • 17.06.2016 00:00

Demokratik siyaset alanını ortadan kaldırmak için her türlü hukuksuzluk ve zorbalığın yapıldığı bir dönemden geçtiğimizi çoğumuz biliyoruz.

 

Biliyoruz bilmesine de bu durumu terse çevirecek yeni bir yol ve eylemlilik konusunda henüz bir umut ve bir ışık ne yazık ki gözükmüyor.

 

Umut olabilecek çabalar ve öneriler yok değil ancak bunların gerçek yaşamda araç ve olanaklarını yaratacak güçlü bir istek yok.

 

Böyle bir isteğin oluşması için herhalde mevcut baskı ve hukuksuzlukların daha da artması mı bekleniyor, yoksa biz mi kendi kendimize gelin güvey mi oluyoruz bunu da tam bilmiyorum.

 

Çünkü Erdoğan siyasetinin yarattığı kutuplaşmanın bir ucunda “yerli ve milli” bir cephe var ancak kutbun diğer ucunda bir oluşum dahi bulunmuyor.

 

“Yerli ve milli” cephe devlette, siyasette olsun her bakımdan çok güçlü yönetsel olanaklara sahip ve ülkeyi adeta bir karanlık kuyunun içine atacak şekilde de gözlerini karartmış gözüküyor.

 

Levent Gültekin üzerinden medyaya neşet olan “siz bunları yaparsanız iç savaş çıkar” diyen üst düzeyde bir bürokrata Erdoğan’ın cevabı “çıkarsa çıksın ezer geçeriz” demesi durumun vahametini anlamamız için yeterli oluyor.

 

Adı saklı bürokratın “iç savaş” çıkar dediği gelişmelerde karşımıza zaten her gün bir bir çıkıyor.

 

Dokunulmazlıkların kaldırılması için yapılan anayasaya aykırı anayasa değişikliğinden sonra fezlekeler savcılıklara gelmeye başladı ve kanımca en kısa zamanda daha önce “talimatlandırılan” savcılar önce HDP’li vekiller olmak üzere tutuklama kararları dâhil vererek “devlet memuru” gibi görevlerini yapacaklardır.

 

Ve demokratik siyaset alanı bu müdahaleyle büyük bir darbe yiyecektir.

 

Diğer yandan “terörle mücadele” adı altında meclise getirilen AKP, CHP ve MHP vekillerinin ortak oylarıyla komisyondan geçen “TSK personel kanunu” içinde kimi değişikliklerle askeri vesayetin rejim içinde yine ve yeniden güçlenmesine neden olacak düzenlemelerle yeni ve EMASYA protokolüne göre daha da güçlendirilmiş bir “sıkıyönetim” uygulamalarına geri dönülecektir.

 

Ordunun terörle mücadelede “hukuk devleti” ölçüleriyle orantılı olmayan adeta kendi halkına savaş açmış bir ordu gibi savaşmasını teşvik eden bu kanuni düzenleme sonucunda yargılama ve tazminat gibi vicdani ve hukuki caydırıcılıklar ortadan kaldırılmak isteniyor.

 

İşin özü terör örgütlerine karşı hukuk devleti gibi değil terör örgütü gibi davranılmasının önü açılıyor.

 

Bunun diğer bir anlamı da Sur, Cizre ve Nusaybin’de ortaya çıkan vahşet tablolarının daha da beteri başka yerlerde ortaya çıkacak demektir.

 

Bu hukuksuzluk sonuç olarak Kürt sorunun çözümünde mevcut şiddet ortamını daha da kötüleştireceği gibi diyalog ve çözüm umutlarını da söndürecektir.

 

Oysa Türkiye Kürtlerle bu coğrafyada kader ortaklığı yapmak ve ortak bir demokratik yaşam kurmak zorunda, bunun ayrıca Irak ve Suriye ile savaş noktasına gelmiş ilişkilerini iyileştirmek ve bölgesel ilişkilerini güçlendirmenin de nedeni görmek zorunda olan bir ülke.

 

Kürtlerle ortak bir demokratik yaşam kurmanın yolu demokratikleşme ve yeni bir toplumsal sözleşme yapmaktan geçiyor.

 

Ancak bunları değil savaşı tercih ederseniz ki öyle, o zaman bu ülkeyi iç savaşa sokmak için elinizden geleni yapıyorsunuz demektir.

 

Evet demokratik siyaset alanı her geçen gün daralıyor ve “şiddet siyaseti”güçleniyor.

 

Son bir örnekte yüksek yargı organlarının yeniden siyasallaşması için getirilen yasa teklifi ile belli oldu.

 

Yargıtay, Danıştay başkanları ve vekilleri ile C.Başsavcısı ve vekilleri dışında kalan tüm üyeler değiştiriliyor.

 

Bunu anlamı HSYK yani adalet bakanı ve Erdoğan tarafından yüksek yargı kendi siyasi hesaplarına göre yeniden dizayn edilerek, yüksek yargıda “hukuki”kararlardan ziyade siyasi talimatlara göre kararlar verilmesinin önünde engel bırakılmayacak.

 

Yargının siyasallaşmasında gelinen bu nokta ile hukuk devletinin son kırıntıları da bu vesileyle ortadan kaldırılmış olacak.

 

Bu eşikten sonra gelinen siyasi durumun adı “faşizm” olarak tanımlanmalı.

 

Ülkedeki seçmenlerin yarısına yakın oy alan bir AKP yarattığı bu “faşist” rejimin içinde herkesi boğmak istiyor.

 

Son olarak hem Erdoğan’ın demokratik yollardan gönderilmesi ve hem de özgürlükçü bir demokrasiyi kazanmak birbirini tamamlayan iki yaşamsal hedef olarak kabul edilmeli.

 

Ancak hedef Erdoğan rağmen demokrasiyi kazanmak olmalı.

 

AB kriterleriyle uyumlu bir demokrasi ölçüsü etrafından güçlü bir demokratik muhalefeti örgütlemek hem Kürt sorununun çözümü ile uluslararası ilişkilerin normalleşmesi ve hem de güçlü bir ekonomi ve refah toplumu için oldukça gereklidir diye düşünmekteyim.

 

KAYNAK: HABERDAR / MUSTAFA PAÇAL    

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums