- 18.03.2016 00:00
Suruç’ta başlayan bombalı terör saldırıları Ankara’da devam ediyor. Terör eylemlerinde bundan sonra nerede ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yok. Ancak bu işten kolay sıyrılamayacağımız konusunda tahminim var.
Evet, bu gerilim ve umutsuzluk ortamından kolay sıyrılamayacağımızı düşünüyorum.
Ülke içinde, Suriye’de ve Ortadoğu’da ve uluslararası ilişkilerdeki hiçbir gösterge bana umut vermediği için bunları söylüyorum.
Kısır bir döngü içinde karamsar, umutsuz ve toplumsal gerilimi giderek artan bir ülke durumundayız.
Bu tür durumlardan ülkelerin nasıl çıkıldığına tarihe dönüp baktığımızda karşımıza şu seçenekler çıkıyor.
Savaş veya iç savaş, mevcut düzene yapılan halk devrimleri veya askerî darbeler ve diğeri siyasi ve demokratik çözüm yolları…
Bu seçenekler üzerinde içten içe bizde de yapılan değerlendirmeler bence almış başını gidiyor.
Peki, bizde bu durumdan çıkmak veya bu durumu daha ağırlaştırarak sürdürmek konusun kimin ajandasında ne var sorusu ister istemez akıllara geliyor.
AKP açısından konuya bakarsak bir başkanlık sistemi kurulmasını hem idari ve hem de siyasi açıdan faydalı olacağını düşünüyor. Ancak Erdoğan’ın mevcut siyasi profili kendisinin başkan olması hâlinde daha bir otoriter rejimin ortaya çıkabileceği yönünde kaygıları oldukça güçlendiriyor. Ve diğer yandan AKP 7 Haziran öncesi siyasi ortama geri dönülmesini hiç arzu etmiyor.
CHP’nin yeni demokratik, sivil bir anayasa fikrinin olup olmadığı konusu, anayasanın ilk dört maddesi hakkındaki muhafazakâr yaklaşımlarına bakıldığında olmadığı anlaşılıyor. Yani CHP siyasi enerjisini daha çok Erdoğan’ı başkan yaptırtmamak, parlamenter sistemi korumak ve anayasanın ilk dört maddesine sahip çıkma yönünde harcıyor.
MHP artık AKP’nin yedek partisi durumunda gözüküyor. Bu arada Tuğrul Türkeş’i bu geleceği öngördüğü için MHP’yi de Kürt sorununun şiddet ekseninde çözülmesi konusunda AKP’yi yanına çektiği için siyaseten tebrik etmek gerekir.
Diğer yandan MHP’de “ülkücülüğün yeni misyonu” üzerinde bir tartışma hep olagelmiş ancak bu tartışma bir türlü üzerinde mutabık kalınacak bir noktaya getirilememişti.
Hâl böyle olunca geriye parti içi iktidar savaşları kaldığı için rahmetli Türkeş’in ölümünde sonra Devlet Bahçeli bu misyonu üstlenerek uzunca bir dönem bu durumu sürdürmüş oldu.
Son seçimler de dâhil üst üste gelen önemli oy kayıpları nedeniyle parti içi iktidar savaşı yeniden gündem gelmiş oldu. Yalnız bu parti içi savaşa sadece partililer değil parti dışından da katılımlar olduğu gözleniyor. Parti yönetimince muhalefet için “cemaatçilikten” tutun da “Amerikancılığa” varıncaya kadar suçlamalar yapılırken, parti yönetimi için de “AKP yandaşı” eleştirileri havalarda uçuşuyor. Şimdi anladığımız kadarıyla erken kongre için mahkeme kararı bekleniyor. Ancak eleştiriler muhtelif; “Bahçeli’nin, mahkeme kararının lehinde çıkması için Davutoğlu ile görüşmeler yaptığı, karşılığında ise AKP anayasasına destek vereceği” yönünde çeşitli eleştirilerin parti içi ve dışından yapılagelmekte olduğu biliniyor. Ancak söylenmesi gereken son söz, daha uzunca bir süre MHP içinde suların durulmayacağı.
HDP için söylenecek çok şey var. Ancak en önemlisi bir siyasi parti bir yıl içinde kendisine bu kadar mı kötülük eder diye konuya başlamak işin doğrusu diye düşünenlerdenim. HDP aslında barış ve özgürlük formunda demokrat bir siyasi çizgiye sahip bir yol izleyen görünümünden uzaklaşmaması gereken bir sorumlulukla karşı karşıya, aksi tüm siyasi tercihleri ve yanlışları ona oy kaybı ve lokalleşen bir parti olarak geri dönüyor.
Son durumda PKK’nın silahlı şiddet üzerinden siyaset yapmasına karşı en etkili siyasi parti olmak da, kendisine düşen bir siyasi sorumluluk olarak ortaya çıkıyor.
Ayrıca HDP daha fazla bir siyasi sorumlulukla karşı karşıya. Demokrasi, özgürlük ve hukuk açısında yaşamsal durumda olan bir muhalefet boşluğunu doldurmayı kendine misyon edinmiş bir siyasi rolü ne kadar üstlenirse, bilinmeli ki o kadar daha bunun siyasi karşılığını toplumdan alacaktır.
Evet, siyasi partilerin genel durumu böyle bir görüntü veriyor.
Bunların hiçbirini mevcut durumdan daha demokratik ve istikrarlı bir duruma geçmemiz için yeterli görmüyorum.
Başlangıçta belirtmiştim, bu durumdan hangi seçeneklerle çıkılabilir diye.
Benim seçeneğim demokratik ve siyasi yollar üzerinden bu bunalımlı durumdan çıkılması yönündedir.
Yani yeni bir anayasa üzerinden özgürlükçü bir demokrasinin kazanılması, Kürt sorununda yeni bir yapılanma ile yeniden müzakerelere geri dönülmesi, AB ilişkilerinin yeniden güçlendirilmesi ve önemlisi bölgemizde iyi komşuluk ilişkileri ekseninde yeni bir dış politikanın oluşturulması gibi sorun alanlarında mutlaka yol alınması hayati öneme sahip gözüküyor.
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap