- 29.10.2015 00:00
Seçimlere iki gün kala bir yazı yazmanın dayanılmaz keyfini duysam da oldukça zor bir yazı olacağının farkındayım.
Sonuçta seçimlere çok kısa bir süre kala kararsız seçmenin daha da azalacağının farkında olsam da yazımı önceden kurguladığım gibi yazmaya devam edeceğim.
Çünkü karanlıklar içine sürüklenen ülkemi gördükçe bir oy bir oydur diyerek ve yetmez her seçmen mutlaka sandığa gitsin oyunu kullansın demek için bu yazımı bu amaç için kullanacağım.
Nasıl böyle düşünmeyeyim ki?
Otoriter ve ceberut bir siyasi rejimin baskısı ve şiddeti altında kalan bir halkın, seçim için sandık başına gitmesini ve oyunu mutlaka kullanmasını ve oyunu şiddet ve baskı rejimini halkın gırtlağına dayayan tek adam otoritesine karşı kullanmasını istemek kadar daha doğal ne olabilir ki…
Evet, tek adam otoritesine ve onun partisine karşı oy vermeyin derken son yıllarda yaşanan zulüm, baskı ve hukuksuzluklardan bahsediyorum.
Özellikle medya üzerine karabasan gibi çökülmesinden bahsediyorum.
Digitürk platformundan hiçbir mahkeme kararı olmadan çıkarılan ve arkasından Türksat’tan atılacağı gündeme gelen “cemaat medyası” tartışmaları daha bitmeden, bu sefer de Koza-İpek Grubuşirketlerine kayyum atanması ile karşı karşıya kalınmasından ve grup şirketleri arasında bulunan medya şirketlerinin başına yandaş kişiler ve havuz medyasından iktidar memuru kişilerin atanmasından ve sabahın köründe polislerin hiçbir hukuk ölçüsüne uymayan şekilde zorbaca Bugün TV binasına girerek işgal etmesinden bahsediyorum.
Artık bu ülkede yandaş olmayan basın için hiçbir özgürlüğün güvence altında olmadığını bu gelişme bir kere daha ispatlandığını söylüyorum.
Faşizmin ayak sesleri artık kulakları sağır ediyor.
Duyun bu çığlığı; bir ses, bir omuz verin.
Yeter artık deyin, susmayın…
Kürt illerinde insan hakları ihlalleri, işkence ve ölümler günlük sırada olaylar hâlini aldı.
Artık daha iyi anlaşılması gerekiyor.
Kürt sorununun çözümü ne kadar zora girerse demokratikleşme sürecine o kadar ihtiyaç duyuluyor.
Kürt sorununun çözümünden ne kadar uzaklaşılırsa devlet o otoriterleşiyor.
Sorun açık; Kürt sorununun çözümü radikal bir demokratikleşmeyi kaçınılmaz kılıyor.
Bunun karşılığı 12 Eylül’ün darbeci, baskıcı otoriter rejimiyle hesaplaşmak demektir. Bunu göze alamadığınız zaman yüzeysel reformlarla sorunu çözemezsiniz.
Radikal bir demokratikleşme sadece Kürt sorununun çözümü için değil aynı zamanda insan hak ve özgürlükleri için, hukuk devleti için de kaçınılmaz olarak karşımıza çıkıyor.
Yetmez, tüm bunların büyüyen ve istikrarlı bir ekonomi için de yaşamsal önemde olduğu ayrıca biliniyor.
Gelin görün ki; bugün, 12 Eylül ile hesaplaşacağız diye iktidar olan AKP on üç yıl sonra adeta korkunç bir çan eğrisi gibi yeniden 12 Eylül’ün otoriter bir rejimine bizi geri getirdi.
Bu süre içinde yapmış olduğu tüm demokratikleşme reformlarını bir sünger gibi sildi attı ve geriye tek adamın otoriter düzeni kaldı.
İşte bu seçimler aynen 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi bu düzenden kurtulmak, tekrar demokratikleşme ve yeni anayasa sürecine ve tekrar çözüm sürecine geri dönmek için tarihî bir fırsat yaratıyor.
Seçimler için tüm göstergeler HDP ve CHP’nin oylarında kuvvetli artışlar olacağına işaret ediyor. Diğer yandan ise MHP ve AKP oy kaybına uğramaya devam ediyor.
Özellikle HDP’nin oylarındaki artış toplum dibinden gelen demokratikleşme isteklerinin bir çığlığı gibi hissediliyor.
Ben de oyumu demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüne katkı için bu sefer de HDP’ye vereceğim.
Umut ediyorum 1 Kasım akşamı kendimizi daha iyi hissedeceğimiz bir Türkiye’de bulacağız.
Not: Çetin Altan artık aramızda yok. Altan ailesine başsağlığı dilerim.
Bir gazeteci, yazar kadar aslında çağımızın bilge bir aydınını kaybettik.
Işıklar içinde uyu Çetin Altan…
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap