- 16.10.2015 00:00
Güneşli bir ekim sabahında devletin merkezi olan bir şehirde barış için miting yapmaya hazırlanan insanlar canlı bombalarla havaya uçuruldu.
Sonuçta ortaya bir vahşet tablosu çıktı.
Yaşlı, genç ve çocuk yüze yakın insan hayatını kaybetti. Bu vahşet Türkiye’de tüm zamanlarda ortaya çıkan en kanlı katliam tablosu oldu.
Tüm dünya bu katliam karşısında ayağa kalktı ancak bir bizim kılımız kıpırdamadı.
Yazıklar olsun…
İnsanlığı ve vicdanı kurumuş insanlar gibi donmuş şekilde bu vahşeti seyrettik.
Seyretmekle kalmadık küstahlığa varan söz ve davranışlarda bulunduk.
Katliamın arkasından üç bakan tarafından yapılan basın toplantısında yüze yakın insanın hayatını kaybettiği bir katliamda, İçişleri Bakanı “istifa edecek misiniz” diye soran gazeteciye “Ortada bir güvenlik zafiyeti görmüyorum” diyerek istifa etmeyeceğinin mesajını verirken hemen yanında oturan adı adalet bakanı olan şahıs da bu soruyu sırıtarak dinliyordu.
Yine bu toplantının arkasından yapılan bir başka basın toplantısında ise Başbakan Davutoğlu kamuoyunun gözüne baka baka “Diyarbakır patlamasında suçluların yakalandığını ve adalete teslim edildiğini” söyleyerek kendini oldukça zor duruma düşürüyordu.
Başbakan düzeyinde bir kişinin böylesi kritik konularda kamuoyunu bilgilendirirken daha dikkatli olması beklenirdi.
Ancak bu, sadece dikkatli olmakla açıklanacak bir şey değil, aynı zamanda olaylar karşısında ne kadar “boş vermiş” olduğunun bir yansımasını gösteriyor.
Devam ediyoruz…
Yine aynı başbakan “Tespit ettiğimiz canlı bombalar var ancak eylem yapmadıkları için gözaltına alamıyoruz” dedi.
Pes doğrusu dedirtecek cinsten olan bu açıklama ayrıca başka şeylerin de düşünülmesine yardımcı oluyordu.
Siz hükümet ve başbakan olarak sivil toplum örgütleri mensuplarının, işadamlarının ve gazetecilerin “makul şüphe” gibi hiçbir hukuki değeri olmayan kıytırık gerekçelerle bırakın gözaltına alınmayı tutuklatılmasına göz yumacaksınız, öte yandan canlı bomba olduğunu bildiğiniz teröristleri seyredeceksiniz.
O zaman Ankara katliamının siyasi sorumluluğu zaten size aitken canlı bombalar bilgisine sahip olduğunuza göre fiilî sorumluluğunu da üstlenmiş olmuyor musunuz?
Ve Başbakana soruyorum?
- Tespit etmiş olduğunuz canlı bombacıları sürekli takip edecek tedbirleri daha önceden aldınız mı? Aldıysanız bu tedbirler nelerdi?
- Tedbir aldıysanız Ankara katliamı tespit ettiğiniz canlı bombacılar tarafından mı yapıldı?
- Bu gelişmelerden sonra canlı bombacılarla ilgili ne tür önlemler almayı düşünüyorsunuz?
Diğer yandan bu ve benzer katliamların yapıldığı zamanda siyasi ve bölgesel konjonktür ile olan ilişkisine dikkat çekmek gerekir.
7 Haziran seçimlerinden sonra artan terör ve şiddet ortamı tırmanarak Ankara katliamına kadar geldi.
Erdoğan Çin’e giderken yapmış olduğu açıklamayla “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, teröristlerden de onları destekleyen sözde siyasetçi, sözde aydın, sözde sivil toplum kuruluşu temsilcisi herkesten de şehitlerimizin kanlarının hesabını sorma gücüne sahiptir. Burada herhangi bir geri adım atma sözkonusu olmayacaktır” dedi.
Başbakan’ın “canlı bombalar var ama eylem yapmadıkları için gözaltına alamıyoruz” açıklamasıyla devleti fiilen bir başkan gibi yöneten Erdoğan’ın bu açıklamalarını birlikte okuduğumuz zaman ve ayrıca canlı bombacıların doğrudan HDP korteji içinde eylemlerini yapmış olmasıyla Ankara katliamı için endişeler bu noktaya doğru kayıyor.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın katliamın hemen arkasından “Bu saldırı devletten millete yapılmıştır” açıklaması işte bu kaygıları ifade etmektedir diye düşünüyorum.
Buna karşı havuz medyası hedef şaşırtan komplo teorileri ortaya atarak bu işin Esad, PKK ve IŞİD ekseninde yapıldığı noktasında dezenformasyon oluşturmaya çalışıyor.
Her şeye rağmen gün barışı ve özgürlükleri savunmak günüdür.
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap