Her geçen gün ekonominin genel görünümünü olumsuz etkileyen gelişmeler ortaya çıkıyor.
Bu olumsuz gelişmelerin önemli bir kısmı içeride demokratikleşme ve çözüm sürecinin durdurulduğu, yerini terör, kaos ve belirsizliklerin aldığı gergin bir siyasi ortamda, hukuk devleti olmaktan tamamen çıkılması ve özellikle basın ve muhalefet üzerinde baskıların yoğunlaştırılmış olması ve bunun yanı sıra bölgesel ve uluslararası ilişkilerde “sürekli yalnızlık” durumuna düşürülen bir “dış politikasızlık” durumu, global ekonomik belirsizlikler ve gelişmelerle birleşince ekonomide genel görünüm kaçınılmaz olarak kötüleşiyor.
Son olarak ekonomiyi olumsuz etkileyen global görünümle ilgili daha kapsamlı bir değerlendirme uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) ve IMF’den geldi.
S&P 2008 yılından bu yana global kredi şartlarında gevşemenin ve emtia fiyatlarında pozitif gelişmelerin bir sonucu olarak yüksek büyüme yaşayan gelişmekte olan ekonomilerin şimdi üç büyük riskle karşı karşıya olduklarını bildirdi.
S&P yayınladığı raporda üç büyük risk olarak Fed’in yıl sonuna kadar bir faiz artırımı sonrasında global likidite azalma olasılığını, yurtiçi kredilerde son yıllarda yaşanan aşırı büyümenin kapanmaya başlamasını ve Çin’in ekonomik büyümesindeki kayda değer yavaşlamayı gösterdi.
S&P ayrıca bu üç riskin kararttığı görünüm ortamında en kırılgan gelişmekte olan ülkeler listesindeTürkiye’ye yer verirken, listede Venezuela, Arjantin, Kolombiya ve Peru da yer aldı. Meksika, Filipinlerve Polonya ise en az risk ile karşı karşıya olan ülkeler olarak ön plana çıktı.
Türkiye için S&P raporunun arkasından ikinci önemli uyarı IMF’den geldi.
IMF’ye göre Türkiye şirketlerinin kurumsal borç- öz sermaye oranı, sözkonusu dönemde yaklaşık yüzde 23 yükseldi. Bu oran, Türkiye’yi Çin’in ardından kurumsal borç- öz sermaye oranının en hızlı yükseldiği ikinci ülke konumuna getirdi.
IMF, bu noktada, yükselen piyasa ekonomilerinin artan kurumsal borç nedeniyle, önce ABD Merkez Bankası (Fed) ve sonrasında İngiltere Merkez Bankası’nın faiz artışından ve bundan kaynaklı kur değişimlerinden daha fazla zarar görebileceğine işaret etti.
Ve son olarak TÜİK’ten gelen açıklama bu olumsuz gelişmelere uygun düştü.
TÜİK Ekonomik Güven Endeksi Eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 16,7 azalarak 70.89 değerine gerilerken, TÜİK’in veriyi hesaplamaya başladığı Ocak 2012’den beri en düşük değeri aldı.
Türkiye bu riskli ekonomik tablo karşısında 1 Kasım seçimleri sonrası öncelikle çözüm sürecine geri dönerek toplumsal barışı güçlendirmeli ve kapsamlı bir demokratikleşme programı ile ekonomide yapısal reformları yerine getirecek siyasi iradeyi göstermelidir.
Yoksa bunun yoksası yok…
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap