- 25.09.2015 00:00
Erdoğan 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını neredeyse aynen Gezi olayları ve 17-25 Aralık hırsızlık olayları gibi kendisine karşı yapılmış bir “darbe” olarak kabul etti.
Her zaman “sandık ne diyorsa o” diyen Erdoğan, bu sefer sandıktan kendisi çıkmayınca toplumun bu kararına saygı duymadı.
Başından beri bir koalisyon hükümetinin kurulmasına yardımcı olmadığı gibi bunu engellemek için elinde geleni yaptı.
Ve sonunda yeni bir seçimi topluma dayattı.
Yalnız bu seçimlerde kazanmanın yollarını mutlaka bulması gerekiyor.
Çünkü bu onun son şansı; ya sandıktan tek başına iktidar olabilecek sayıda milletvekili çıkaracak ya da seçim sonrası “başına gelebileceklere” razı olacak.
Bunun için Erdoğan hem seçimleri kazanmak ve hem de Meclis’te emir ve görüşlerine uygun bir meclis grubu istiyor.
Onun için “yerli, milli” vekillerden bahsediyor. Bunu derken de herhâlde bir önceki seçimde kendine göre “yerli, milli” olmayan adaylar varsa onlara da gönderme yapıyor.
Şimdi Erdoğan’ın bu yeni seçim oyununu oldukça ciddiye aldığının farkında olmamız gerekiyor.
Yani elinde devletin oyuncak hâline geldiği ve örtülü ödenek denen kaynaktan hesapsız kitapsız para harcayan ve medya ve sosyal medyada binlerce ak-trolleri olan bir adamdan bahsediyoruz.
Erdoğan bence bu seçimleri bir “proje” çerçevesinde ele alarak çalışıyor.
Ve bu seçim projesinin hedefinde seçimleri ne pahasına olursa olsun kazanmak var.
Ölümse ölüm, zulümse zulüm, iç savaşsa iç savaş, terörse terör, diktatörlükse diktatörlük; bu projenin içinde he türlü hukuksuzluk ve suiistimal bulunuyor.
Zaten bu saydıklarımın çokça işareti ortaya çıkmış durumda…
Bu seçim projesinin hedefinde ise HDP var.
Özellikle HDP’nin seçim barajı altında bırakılması var.
Bunun için HDP’ye saldırıların ardı arkası kesilmiyor. HDP’nin bu saldırılara aynı şekilde karşılık verilmesi istense de HDP’nin bu tuzağa düşmemesi oldukça önemli bir sorumluluk örneği oluşturuyor.
Ayrıca HDP’nin her ne kadar baraj sorunu olmayacak gibi güçlü bir eğilim varsa da son günlerde doğu ve güneydoğu illerinde “taşıma oy, taşıma seçmen” gibi anayasaya ve seçim hukukuna aykırı idarî ve keyfî düzenlemelerin yapılmak isteniyor olması önümüzdeki seçimlerde belli seçim çevrelerinde olabilecek hukuksuzlukların habercisi gibi duruyor.
Bu seçimlerin daha başından beri bu hukuksuzluk ihtimallerine açık olacağı belliydi.
Çözüm masasına tekmeyi vurmak, terör ve şiddet ortamını oluşturmak, muhalefet partileri ve basın üzerinde baskıyı artırmak; bunların hepsi sonuçta 1 Kasım seçimlerini kazanmak için yapılan işlerdi.
Hürriyet’e, Nokta dergisine saldırmak. Son günlerde Hasan Cemal, Ahmet Altan, Gültekin Avcı, Cafer Solgun gibi yazarlar hakkında soruşturmalar açmak… Daha önceki muhalif basına saldırılara bunları da eklemenin altında seçimleri kazanmanın hesapları yatıyor.
Tüm bu olanların toplumsal barış üzerinde yarattığı travmaların ise sonuçları “sokak şiddeti” olarak topluma yansıyor.
Evet, 1 Kasım seçimleri gerçekten bir “proje” seçim olarak yapılacak ve bu projenin tek amacı ne pahasına olursa olsun AKP’yi tek başına iktidara getirmek olacaktır.
Her türlü hukuksuzluğun ve oy hırsızlığının muhtemel olabileceği bu seçimlerde siyasi partilerin yanı sıraAGİT gibi uluslararası kuruluşların daha fazla gözlemci ile daha fazla özen göstererek bu seçimleri izlemesine ilave olarak Oy ve Ötesi gibi sivil girişimlerinde önceki seçimlerde olduğu gibi çabaları oldukça önemli gözükmektedir.
Yanisi bir önceki seçimden bile daha fazla bu seçimlere asılmalıyız.
Herkese iyi bayramlar dilerim…
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap