- 22.01.2015 00:00
İşsizlik, bütün bir ekonomik performansın sosyo-ekonomik sonuçlarının en önemli göstergesini oluşturuyor. 2008 ekonomik küresel krizinin en ağır sonuçları işsizlik ve yoksulluk oranlarında ortaya çıkan kötüleşme ile yaşandı ve yaşanıyor.
ILO, küresel krizin sonucu bir milyon iki yüz bin insan işsiz kaldı derken bu sayıya 2017 yılına kadar küresel ekonomik büyüme oranlarında iyileşmelerin olmaması durumunda iki yüz bin işsizin daha ekleneceğini öngörüyor.
Dünya Bankası (DB) Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’na göre küresel ekonominin 2015 yılında yüzde 3, gelişmekte olan ekonomilerin ise yüzde 4,8 büyüme oranlarını dikkate aldığımızda bile 2015 yılında işsizlik sorununun yine kronik bir sosyo-ekonomik sorun olmaya devam edeciği anlaşılıyor.
Yine DB raporuna göre Euro Bölgesi’nde 2015 yılı ekonomik büyüme oranı yüzde 1,1 kalacağından, İtalya, İspanya ve Yunanistan’da yüzde 10- yüzde 20 bandında farklı oranlardaki işsizliğin daha da artması ve bunun diğer AB üyesi ülkelere yansıması kaçınılmaz gözüküyor.
Türkiye, işsizlik sorunu bakımında çoklu bir baskı altında. Bir yandan hükümet nüfus artışını teşvik ederken öte yandan yeterli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlayamadığı için gerekli olan istihdamı yaratamıyor.
Konuya biraz yakından baktığımızda Türkiye nüfusu her yıl yüzde 1,5’in biraz üzerinde artıyor.
Yani aramıza her yıl bir milyon iki yüz bin bebek katılıyor. Hükümet son yaptığı sosyal düzenlemelerle bu nüfus artışı oranını daha da yukarıya çekmek istiyor.
Şimdilik yüzde 10’larda olan 65 yaş üstü nüfusa bakarak 2030’lardan sonra nüfusun yaşlanması artacağından nüfusun ortalama yaşını 35 yaş olarak korumak istiyor.
Bu anlaşılır ve kendi içinde doğru bir demografik politika olarak gözüküyor.
Ancak bu doğru gibi olan nüfus politikasına karşı Türkiye ekonomisinin her yıl sekiz yüz bin kişilik istihdam yaratması gerekiyor.
Bunun için genel olarak yüzde 20’lere dayanmış işsizlik oranlarını aşağı çekmek için ekonominin yılda en az yüzde 7 ve üzerinde büyümesi lazım.
Diğer yandan ekonominin yapısal sorunlarının çözülmesi için kararlı reformlar yapılarak ekonomik sürdürülebilirliğin güçlendirilmesi elzem gözüküyor.
Cari açık, kamu bankalarının özelleştirmesi, tasarruf oranlarının artırılması, ekonomik verimlilik ile istihdam artışının uyumlu olması gibi sorunlardan bahsediyorum.
Ayrıca işgücü niteliğinin düşük olması da başka bir sorun alanını oluşturuyor.
Nitelikli işgücü kaynağına sahip olunamamasında öncelikli sorun kalitesiz eğitim ve özellikle de mesleki eğitim kalitesinin düşüklüğü olarak ortaya çıkıyor. Bu durumun yarattığı sonuç da nitelikli işlerde oluşan talebin karşılanamaması olarak ortaya çıkıyor.
Son olarak hukuk devleti ve demokratikleşme sorunu ise hem ekonominin ve hem de sosyal gelişmenin önünde ayrı ve özel bir engel oluşturuyor.
Türkiye kendi finans birikimiyle kendi ihtiyacı olan yatırımları yapabilecek ekonomik güce sahip bir ülke olamadığından, sabit yatırım yapacak yabancı sermayeye ihtiyacı bulunuyor.
Yatırım yapacak yabancı sermaye demokratik ve ekonomik istikrarı olan ülkelere daha fazla yatırım yapıyor.
Türkiye’nin hukuk devleti ve demokrasi sorunu daha fazla yabancı yatırım yapabilme cazibesi oluşturmuyor.
Bu göstergeler Türkiye ekonomisi için ve özellikle işsizlik sorununu azaltmak için olumsuz etkiler yaratıyor.
Yani işsizlik sorunu; hızlı nüfus artışını teşvik, ekonomide istikrarlı ve yeterli büyümenin sağlanamaması çelişkisinin yanı sıra nitelikli işgücü arzındaki düşüklük ve üretim teknolojilerindeki yenilikler, hukuk devleti ve demokrasi sorunu nedeniyle kalıcı ve kronik sosyal sorun olmaya devam edecek…
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap