- 28.08.2014 00:00
Cumhurbaşkanlığı (CB) seçiminin siyasi etkileri devam ediyor. Erdoğan’ın Köşk’e çıkması ve yerini Davutoğlu’na bırakması ile AKP içinde üç dönem kuralının uygulanacak olması iktidar partisinde taşları yerinden oynattığı gibi parti içi iktidar mücadelesini de kızıştırmış oldu.
Dünkü kongre sonuçlarıyla AKP başkanlığı ve başbakanlık görevini bundan böyle Davutoğlu’nun yürüteceği şimdilik kesinleşmiş durumda; ancak parti içi gelişmeler, özellikle Abdullah Gül’ün bu süreçte oynayacağı rol, şimdiden AKP içindeki siyasi gelişmeleri ne kadar etkileyecek bu merak konusu, en azından Gül’ün üzerinden böyle bir siyasi etkinin olabileceği hesapları yapılıyor.
Ancak Gül, CB döneminde oynamış olduğu Erdoğan’la “uyumlu” tasarruflarıyla, AKP içinde Erdoğan ve Davutoğlu ile “uyumsuz” ne kadar bir siyasi etki oluşturabilecek, işte işin kestirilemeyen tarafını bu oluşturuyor.
CHP içinde ise Ekmel Bey’i CB adayı göstermenin yarattığı tartışmalar seçim sonuçlarından sonra daha da sertleşti. Selahattin Demirtaş’ın almış olduğu yüzde 10’a yakın oy oranı ise bu tartışmaya ayrı bir ivme kazandırdı.
CHP içinde “ulusalcı” kanat ile “yeni CHP” kanadı arasındaki tartışmalar partiyi yeniden olağanüstü kongreye taşıdı. Her dönem olduğu gibi bu sefer de tartışmaların merkezinde “kimin başkan” olacağı tartışması, partinin diğer yapısal sorunlarının önüne geçti.
CHP, ta 90’lı yılların başından beri global eksende olan politik ve ekonomik değişime uygun bir Türkiye programı üzerinde bir türlü bir tartışma ve arayış geliştiremedi.
2000’li yıllarda ise AKP karşısında bu durumunu bir türlü değiştiremediği gibi Sosyalist Enternasyonal (SE) üyesi de olan CHP, SE’nin Paris 2000 deklarasyonu gibi bir “global okumanın” Türkiye üzerindeki siyasi karşılığını bile kendi içinde tartışma gereği duymadı.
Daha çok, 1930 model “altı ok manifestosu” etrafında içe kapanmacı bir siyasi yol izleyen CHP, Avrupa solu gibi sol ve liberal değerlerin sentezi üzerinden kendine yeni bir siyasi yol da bulamadı.
Ve tüm çabalarına karşın oy oranı yüzde 25’leri aşamayan CHP, AKP karşısında siyasi seçenek olamadı.
Mütedeyyin çevrelerden oy alabilmek uğruna “o çevrelere yakın isimleri aday gösterirsek oylarımızı artırırız” gibi siyasi bir yanılgıya düşen CHP’nin aklına, bu çevrelerin oyunu almak için bunun dışında neler yapabiliriz sorusuna cevap aramak hiç gelmedi. Ve cumhuriyet tarihi boyunca devlet tarafından uygulanan bu göstermelik yaklaşımlara sarıldı. Aynı hatayı Kürt sorunu yaklaşımında da yaptı.
5-6 Eylül tarihlerinde olağanüstü kongreye gidecek olan CHP’nin tüm bunlara karşın yine gündeminde partinin siyasi stratejilerini değiştirecek bir tartışma bulunmuyor.
Oysaki Türkiye’nin gerçekten evrensel denklikte sosyal demokrat bir muhalefete oldukça fazla ihtiyacı var.
Bugünkü CHP sosyal demokrat bir parti görüntüsünden daha çok ulusalcı, milliyetçi yanıyla “merkez sağ” bir parti görüntüsü veriyor. Gezi öncesi yıllarda “merkez sol” görüntüsüne sahip olan AKP ile bugün iki parti merkez sağ siyasi kulvarda rekabet içine girmiş gözüküyorlar.
O nedenle CHP, merkez sağ kulvarı AKP’ye bırakıp “sol” kulvara geçerek siyaseten başarılı olabilir.
CB seçimlerindeki söylemi ve almış olduğu oyların artışı ile Selahattin Demirtaş bunun olabileceğini kısmen gösterdi.
Ekonomide son altı yıldır ortalama milli gelir artışı durdu.
Buna orta gelir tuzağı tanımlaması yapılıyor. Buna ortalama gelir artışının sıkışması da deniyor.
CHP de bir “orta sınıf tuzağı” içinde sıkışmış durumda. Buradan, ancak diğer toplumsal kesimlerin özgürlük ve zenginlik taleplerine sosyal demokrat bir perspektif içinde cevap vererek çıkabilir.
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap