- 20.02.2014 00:00
Türkiye ekonomisine analitik bir gözle baktığımızda güçlü yanları var ama oldukça zayıf yanları da var.
Konuya bir bütün içinde bakmaya ve iltimas yapmamaya çalışmak gerekir.
Türkiye ekonomisi dünyanın 16., Avrupa’nın altıncı ve bulunduğu bölgenin en büyük ekonomisi olma özelliğini halen koruyor. Halen koruyor diyorum, çünkü Türkiye’nin dünya ekonomisindeki bu pozisyonunu bozacak gelişmeler şimdilik bulunmuyor.
Ancak dünya ekonomisindeki “temkinli iyimserlik” hâli henüz atlatılmış değil.
Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, “Bile bile durgunluk” başlığıyla yayımlanan makalesinde, 2008 yılında patlak veren krizden gerekli derslerin alınmadığına işaret ederek, “2008’de küresel krizin patlamasının ardından, doğru politikalar kabul edilmediği sürece, dünyaJaponya’da başlayan yavaş büyüme ve neredeyse duran gelir artışı sarmalına girecek demiştim. Atlantik okyanusunun her iki kıyısındaki liderler, Japonya krizinden ders çıkarttıklarını söylemelerine rağmen aynı hataları yineledi. Şimdi ABD’nin en önemli finans isimlerinden (eski Hazine Bakanı) Larry Summers bile küresel ekonomide kalıcı durgunluk uyarısı yapar hale geldi” diye yazdı.
Bu değerlendirmelere rağmen Türkiye ekonomisinin güçlü yanları var.
Kamu bütçesinin sağlamlılığı, dış borç rezervini döndürüyor olması ve finans sisteminde bir tıkanıklığın şimdilik görünmediği ve 2014 yılında ise yüzde 4 büyüme hedefi olan bir ekonomi durumunda.
Peki, ekonominin bu olumlu yanları küresel ekonomik gelişmelerden etkilenerek değişikliğe ne kadar uğrar sorusu akla gelebilir.
Kendimce bu soruya cevap verecek olursam.
Eğer internete sansür, yargının yürütmeye bağlanması ve yolsuzlukların üstünün örtülmesi gibi sorunlar giderilmezse ve Başbakan “bay otoriter” tutumunu terk etmez demokratikleşme sürecine geri dönülmezse, ayrıca ABD ekonomisindeki toparlanmaya, Avrupa ekonomisi eşlik etmez ve dünya ekonomisi genel olarak bir durgunluğa girerse, Türkiye ekonomisinin güçlü görünen yanları zarar görebilir ve negatif ekonomik sonuçlar hızla ortaya çıkabilir.
Kaldı ki daha şimdiden geçen hafta S&P Türkiye’nin notunu “durağandan negatife” çevirmesinin ardından, Amerikan Merkez Bankası (Fed) analistleri dünyada gelişmekte olan 15 ekonomi içerisinde Türkiye’nin “en kırılgan ekonomi” olduğunu altı ayrı kritere göre açıkladılar. Üstelik Fed BaşkanıYellen’a “Fed’in para arzını azaltmasının kimi ekonomileri olumsuz etkileyeceği” sorulduğunda ise adeta “bana ne” tavrıyla “Ben hükümetin dediklerine bakarım, benim için önemli olan fiyat istikrarı ve tam istihdamdır” dedi. Yellen Türkiye ekonomisi için ayrıca Merkez Bankası’nın (MB) izlemiş olduğu politikaların yanlışlığının da altını çizdi.
Fed’in bu yaklaşımı haksız görünmüyor.
Ekonominin kırılgan olmasının en belirgin göstergesi cari açıkta gözüküyor. 2013 yılı cari açığı 65 milyar dolar oldu. Ayrıca 2014 yılında toplam 160 milyar dolarlık dış borç ödemesi olduğu düşünüldüğünde, 2014 yılında Türkiye 235 milyar dolarlık bir kaynak yaratmak zorunda, ancak yabancı sermaye girişlerinde aylık 10 milyar dolarlardan üç milyar dolarların altına indiğini düşündüğümüzde, bu tablo ister istemez ekonomik kırılganlık için yeterli mesajı vermiş oluyor.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, yaptığı açıklamada “Fed ile S&P paralel açıklama yaparak sanki bir ekonomi lotosu oynuyor” derken, son aylarda cari açık sorununa dikkat çekmekten de kendini alamadı.
Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı sadece cari açık değil kuşkusuz, çokça sorunu var.
Öz kaynakları zayıf bir ekonomiyiz ve aylık beş altı milyar dolar dış finansmana ihtiyacımız var. Eğitim kalitemiz düşük, bilimde ilerleme sağlayamıyoruz. Yüksek teknolojili mallar üretemiyoruz. Verimlilik, AR-GE ve inovasyon sorunları olan bir ekonomiyiz.
Sosyo-ekonomik yanımız ise bundan daha sorunlu bir alan olarak gözüküyor.
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap