- 14.11.2013 00:00
Başbakanların siyasi ve toplumsal sorumluluğu oldukça yüksek olmalı mı?
Mesela toplum içindeki her türden farklılıkları barış içinde birarada yaşatmak, azınlık da olsa farklı olanların hak ve özgürlüklerini çoğunluğa karşı korumak gibi öncelikli sorumlulukları olmalı mı?
Bu sorulara kimse hayır diyemez.
Ama bizim başbakan bu türden sorumluluklarının pek farkında olamıyor.
Son olarak Başbakan, öğrenci evlerinde kızlı erkekli kalınmasını diline doladı. Hem de daha Meclis’te kimi kadın milletvekillerinin türbanla oturumlara katılmasının toplumda yarattığı “haklara saygı” havası sürmekteyken, bunları söyleyiverdi ve Meclis’e türbanla girilmesinin yarattığı bu demokratik havayı ânında dağıtıverdi.
Bizim başbakan sanki “tek adam sendromu” yaşıyor, ucunun nereye gideceğini fazlaca hesap etmeden hemen her konuda kendince “racon” kesiyor.
Tüm bunları yaparken yeri geldiğinde anayasayı, gelmediğinde de dinî ölçüleri referans olarak kullanıyor. Başbakan’ın etrafındakiler ise kâh yeri geliyor Bülent Arınç gibi tepki gösteriyor, kâh Başbakan’ın söylediklerini onaylıyorlar veya kılıf bulmak için akla karayı seçiyorlar. Ama nafile, işe yaramıyor.
Bazen de, bir din uleması olduğu iddia edilen Hayrettin Karaman adlı kişiler de bu ortamları fırsat bilerek “İslam’ı temel referans alan bir demokratik düzeni” çare olarak gördüğünü söylüyor, yetmiyor “çoğunluğun inançları için azınlığın inançlarından vazgeçmesini, yoksa mahalle baskısının, değerleri çiğnenen çoğunluğun hakkı olacağını” tehditkâr biçimde savuruyor.
Bizde, modern zamanların toplumsal yönetim biçimi olan demokrasinin, din referanslı olanının da, olacağını bu vesileyle anlamış oluyoruz.
Oysaki biz, din kurallarına dayalı bir toplumsal yönetim yöntemi olamayacağını, tarihte bedeli acı şekilde ödendiği için, onun yerine laik demokrasinin konulduğunu biliyorduk.
Konuya dönecek olursak...
Bu ülkede öğrenci evlerini sorun hâline getirerek, özel hayatın korunması gibi en temel insanlık hakkının ihlal edilmesini hiçe sayan bir başbakanın gündeminde, aslında gençlerin bilinen onca sosyal sorunları olmalıydı.
Kalitesiz eğitim, işsizlik ve sosyal sorunlar gibi.
Sosyal verileri açısından, kendisi gelişmekte olsa bile gelişmemiş ülkeler kategorisinde bulunan Türkiye, eğitim kalitesi bakımından 33 OECD ülkesi arasında sondan üçüncü bulunurken, eğitim bütçesinin son on yılda üçe katlanmasıyla övünen hükümetin, eğitim kalitesinin artırılması için yapısal yatırımlarda geride kalması ortada iken ve eğitim sorunu gündeme bile getirilmiyor.
İşsizlik en çok gençlerin arasında yaygın olan bir sosyo-ekonomik sorun.
Gençler arasında işsizliğin yüzde 20’lerin üzerinde olduğu bilinirken, hâlen mesleki eğitim, endüstri ve istihdam arasında, sonuçlarının işsizliği azaltmasına yarayan bir ilerleme sağlamamışken, yaşları 16 ile 35 arasında istihdam edilen gençlerin ise çalışırken yaşadıkları sosyal sorunlar; kayıtsız, kuralsız ve sosyal güvencelerden yoksun çalışma koşullarını düzeltmek, nedense Başbakan’ın gündemine bir türlü girmezken, acaba öğrenci evlerine kamuoyunun ilgisini çekmeyi, bu sorunları maskelemek için mi yapmış olduğu insanın aklına gelmiyor değil.
KOBİ’lerin birer sosyal sorun alanı olduğunu bundan önceki yazımda yazmıştım.
Bu nedenle; Sayın Başbakan öğrenci evleri için “ahlaka aykırı” şeyler oluyor diyeceği yerde, esas ahlaksızlığın, vicdansızlığın ve yasa tanımazlığın kol gezdiği KOBİ’leri denetleyerek gereğini yapsa, başbakan olarak gençlere karşı ahlaki sorumluluğunu daha fazla yerine getirmiş olur.
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap