- 19.09.2013 00:00
Türkiye her alanda dışa açıldı, açılıyor ve bu rekabet süreci, onun yine her alanda kendi eksiklerinin ve yetersizlerinin neler olduğunu görmesine yardımcı oldu, oluyor.
80’lerin ortasında ekonomik küreselleşmenin hız kazanması sonucunda kapalı ve devlet ağırlıklı bir ekonomik düzene sahip olan Türkiye’de, Özal hükümetleri döneminde ekonominin liberalleşmesi, hızlı bir şekilde dışa açılma ve özelleştirme uygulamalarının sonucu, özel sektörün ekonomide ağırlığının artmasına neden olan sonuçlar ortaya çıktı.
Ekonomi dışa açılıyordu ve devletin ekonomi içindeki ağırlığı azalıyordu.
Türkiye bu ekonomik değişime uyum sağlamak isterken, hangi alanlarda, ne tür açıkları olduğunu da görmeye başlıyordu. Finansman, enerji, iletişim, teknoloji ve en önemlisi insan kaynağı sorunlarıyla karşı karşıya kalıyordu.
İnsan kaynağı sorunu diğer sorunlardan oldukça farklı bir sorundu. Nihayetinde diğer sorunların çözümünün bir yolu bulunuyordu. Ancak insan kaynağı sorunu, öyle hemen çözülecek cinsten bir soruna benzemiyordu. İnsan kaynağının birinci ve en önemli sorunu, eğitim sorunu olarak kendini gösteriyordu.
Çünkü Türkiye’nin, nüfusunun yüzde 65’i 35 yaş altında olan genç olan bir ülke ve eğitim seviyesinin orta-2 terk seviyesinde olması her şeyi açıklıyordu.
Bu durum hem ekonomik rekabet bakımında ve hem de ekonomide sürdürülebilirlilik bakımında, işin yumuşak karnını oluşturuyordu.
Türkiye her alanda eğitimli insan açığı olduğunun gerçeğini, ekonominin dışa açılması ile derinden hissetti.
Türkiye bugün eğitim alanında OECD ülkeleri arasında Meksika ve Şili ile birlikte son üç arasında yer almaktadır.
Bir ülkenin ekonomik rekabette en önemli gücünün başında eğitimli, becerikli işgücü gelir; bu, Türkiye için de böyle.
Türkiye istihdam, nitelikli işgücünün artırılması için mesleki eğitim ve bunu etkileyen faktörlere karşı gerekli yasal ve sosyal önlemlerin alınmasında oldukça geri kaldı.
Çalışma Bakanlığı’nın, 1946 yılında kurulduğu bir ülkede, istihdam sorunlarının ilk defa bir strateji ve eylem planı ile ele alınması 2010’lu yıllarda yapılmışsa, bugün istihdam konusunda neden geri kaldığımız daha iyi anlaşılır.
Hükümet 2009 ve 2010 yıllarından beri “Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) ve Eylem Planı” başlığı altında kapsamlı bir istihdam planını ele aldı. Sosyal taraflarla birlikte çalıştaylar düzenleyerek onların da katkısını da almaya çalıştı.
UİS içerik olarak; eğitim- istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi, özel politika gerektiren grupların istihdamının artırılması, istihdam- sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmesi ve işgücü piyasasında güvence ve esnekliğin sağlanması ve işsizlik oranının 2023 yılında yüzde 5 düzeylerine indirilmesi, istihdam oranının yüzde 50’ye yükseltilmesine yönelik projeksiyonları kapsamaktadır.
Bu strateji içerisinde en tartışmalı konuları ise, kıdem tazminatına ilişkin düzenlemelerle, özel istihdam büroları ve esnek çalışma konuları oluşturdu.
Özel istihdam bürolarına ilişkin daha önce çıkarılan kanun Köşk’ün vetosuna takılmıştı. Kıdem tazminatı için çıkarılması düşünülen fon için hükümet şimdilik beklemede duruyor.
Türkiye genel olarak istihdamın ve özel olarak kadın ve gençlerin istihdamının artırılması, işgücünün niteliğinin geliştirilmesi ve sosyal koruma alanlarında iş dünyası, sosyal taraflar, hükümet arasında daha aktif ve sonuç odaklı proje ve planları yaşama geçirmeye eli mecbur durumda.
Eğer küresel ekonomik rekabette olmak istiyorsa...
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap