- 22.08.2013 00:00
Doksanlı yıllarla birlikte artan küresel ekonomik ilişkiler ve dolayısıyla siyasi rekabet sonucunda, insan emeğine ve çevreye karşı, daha acımasız sonuçlar ortaya çıkmaya başladı.
Bu rekabet sonucunda, kırdan kente göçler inanılmaz bir hızla artış gösterdi, çarpık ve plansız kentleşme, sanayileşme ve dünya nüfusu artışı ile birlikte artan enerji ihtiyacı, doğal kaynakların hızla azalmasını birlikte getirdi.
İklim değişikliği tüm gezegenimizi tehdit eden boyutlarda geziyor.
İnsan göçleri arttı, göçmenlik bugün küresel boyutta en ciddi insani sorunumuz hâline geldi.
İnsan emeği ve doğa bugün her zamankinden daha fazla korumasız durumda gözüküyor.
Bilim ve teknoloji ile üretim süreçleri arasındaki etkileşim, günümüzde neredeyse bire bir durumda, bu yeni ekonomiler “bilgi ekonomisi” olarak tanımlanıyor, bu da eski üretim ve ekonomi yasalarının değişmesi anlamına geliyor.
Bu durumunun emek üzerinde en önemli etkisi, üretimin nitelikli emeğe olan talebinin artması oldu.
Bunun sonucu iki açık, bir de gizli sosyal etki ortaya çıktı; açık olan işsizlik ve yoksullaşma, diğeri ise çalıştığı hâlde yoksulluk sınırını aşamama sorunu.
Dünya Bankası verilerine göre yaklaşık bir milyar insan açlık ve iki milyara yakın insan ise yoksulluk sınırında yaşıyor, yirmi milyon civarında insansa, yoksulluğa bağlı nedenler yüzünden çok genç yaşlarda yaşamını yitiriyor.
Tüm bunlar dünya nüfusunun hemen yarısının, yoksulluk ve açlık tehdidi altında olduğunu bize gösteriyor.
İşsizlik ILO (Dünya Çalışma Örgütü) verilerine göre dünyada en çok gençler ve kadınlar arasında yaygın gözüküyor ve aynı verilere göre son ekonomik krizlerde 200 milyon insan işini kaybettiğini söylüyor.
İşsizlik, yoksulluk ve çevre sorunları küresel sorunların en başta gelenleri olduğu hâlde, sorunların çözümüne yönelik atılan olumlu adımlar oldukça sınırlı kalıyor.
İşte bu olumlu adımlardan biri ILO tarafından atıldı.
ILO hâlihazırda dünyadaki işlerin, özellikle yoksul ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerde yapılan işlerin ki bu ülkelere Türkiye’de dahil , iş sağlığı ve sosyal güvencelerden yoksun işler olduğunu söylüyor.
Bu nedenle dünyadaki işlerin “düzgün iş” (decent work) konsepti ile uygunluk oluşturulmasını üye ülkelerden talep ediyor.
ILO düzgün iş tanımını dört temel çalışma ilkesi ile açıklıyor.
Bunlar istihdam ve çalışma hayatında ayrımcılığın engellenmesi, her türlü zorla çalıştırmanın önüne geçilmesi, çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması ve sendika ve toplu pazarlık özgürlüğünün sağlanması olarak ortaya çıkıyor.
Düzgün iş konsepti için, bu ilkeler çerçevesindeki sözleşmelerini üye ülkelere kabul ettirmek ve uygulamaları izlemek için yoğun küresel çaba gösteriyor.
Düzgün iş ölçüleri arayışları giderek daha nitelikli bir içerik kazanıyor ve çevre sorunları nedeniyle “düzgün ve yeşil iş” konsepti olarak ortaya yeniden çıkıyor.
Bir diğer ifade ile söyleyecek olursak bu tanım, üretimin çevre üzerindeki ayak izlerini, yeşil ve düzgün iş ilkelerini uygulayarak azaltmak anlamına geliyor.
Bugün milyonlarca insan daha iyi bir çalışma ve yaşam koşulları talep ediyor.
Dünyadaki işlerin çok azı bu insani talebi karşılamak için kimi olanaklar sunabiliyor.
Ayrıca bu işlerin bırakın yeşil iş ölçülerine uygunluğunu, hemen yarısı düzgün iş konsepti içinde bile bulunmuyor.
İşin özü, insani ölçülerde çalışma ve yaşama için alacağımız daha çok yol var.
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap