- 18.07.2013 00:00
Dünyada askerî darbe sonucu yapılan ve otuz bir yıldır yürürlükte olan, kaç tane anayasa var, ya da var mı bilmiyorum ama Türkiye’de 82 anayasasının hâlen yürürlükte olduğunu biliyorum.
Bu durum bizi demokrasi ile yönetilen diğer ülkeler arasında, demokrasisi “kısmen” gelişmiş ülkeler arasına koyuyor.
Türkiye “demokrasi özürlü” bu durumdan, 82 anayasasında bugüne kadar on yedi kez değişiklik yaptığı hâlde yine de kurtulamadı.
Yeni anayasa tartışmaları otuz yıldır zaman zaman yükselen bir tartışma ortamı dâhil, siyasi gündemden hiç düşmeyen bir seyir izledi.
Bu tartışmalar nedeniyle farklı tarihlerde, çeşitli siyasi ve toplumsal ihtiyaçlar gözönünde bulundurularak kimi anayasa değişiklikleri yapıldı.
Yapıldı da ne oldu? Türkiye’de siyasi rejim demokratik hâle mi geldi?
Koca bir hayır...
Bu baskıcı 12 Eylül anayasal rejiminin, yakın tarihte en büyük acısını AK Parti yaşadı.
Daha dün gibi, 2008 yılında dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, AK Parti’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı hâline geldiği” iddiasıyla kapatılması ve aralarında Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ünde bulunduğu 71 partili için beş yıl süreyle siyaset yasağı getirilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulunmuş ve AYM bu başvuruyu kabul etmişti.
AYM yapılan yargılamadan sonra hukuki anlamı çok tartışılan bir kararın altına imza atmıştı.
Bu karara göre AK Parti’nin laikliğe karşı fiillerin odağı olduğu mahkeme kararı ile kabul görmüş olmasına rağmen, partinin kapatılmasına değil, ceza olarak Hazine yardımının kesilmesine karar vermişti.
Yani AYM kararı ile “bana göre laiklik karşıtı parti durumundasın ama bunu başının üzerinde ‘Demokles’in kılıcı’ gibi sallanmaya bırakıyorum ve ‘bir gün’ lazım olur diye yedekliyorum” demek istedi.
Ordunun 27 Nisan e-muhtırasını ve arkasından bu “yargı muhtırasını” atlatmış olan bir başbakan bunları unutmuş gibi, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun (AUK) 48 madde üzerinde varmış olduğu mutabakatı “gelin bu maddeleri Meclis’te kısa sürede geçirelim” demesinin ne anlamı olabilir; üstelik Mısır’daki askerî darbenin sıcaklığını koruduğu bugünlerde...
Bence hiçbir anlamı olmaz.
Diğer yandan, AUK’un, üzerinde mutabakat sağladığını söylediği maddelere bakıldığında ise bu maddelerin hiçbiri devletin demokratikleşmesine yönelik içerikte olan maddeler de değildir.
AUK’un üzerinde mutabakat sağladığı maddeler Meclis’ten geçer ve yasalaşırsa, bırakın yeni bir demokratik anayasa yapmayı, 82 anayasası üzerinde yapılan on yedi değişiklik gibi, bunun da on sekizinci değişiklik olmasından öteye bir anlamı olmaz.
Herhalde biz anlatamıyoruz.
Bize yepyeni, demokratik bir anayasa lazım. AK Parti, yeni anayasa için BDP ile mutabakat sağlayarak ki öylesi olası gözüküyor , bunu bir an önce Meclis gündemine getirmeli, bu tür palyatif düzenlemelere itibar etmemeli, ipe un sermeye çalışmamalıdır.
Yeni, demokratik anayasa demek, halkla birlikte ve onların önerilerinin kabul edildiği ve desteği ile yapılan bir anayasa demektir.
Ancak böylesi bir anayasa demokratik ve sivil anayasa olabilir.
Eğer böyle yapmasalardı, ne İspanya Franco faşizminden, ne Güney Afrika beyaz azınlık (Apartheid) ırkçı rejiminden, ne Polonya Sovyetik baskıcı düzenden kurtulabilirdi.
Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca sürmüş olan askerî vesayetten, ancak baştan aşağı yeni, evrensel ölçülerde demokratik ve sivil bir anayasa yapabilirse kurtulabilir.
Yok, biz bunu yapmayalım da, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesini yeniden düzenleyelim derseniz, bu değişiklik önemli ama yetmez, bu sizi askerî vesayetten ve bir askerî darbe olması ihtimalinden de kurtarmaz.
mustafapacal34@gmail.com
Yorum Yap