- 9.01.2013 00:00
Nerde kalmıştık gibi başladı yeni çözüm süreci, çok da iyi oldu. Öncelikle başlayan yeni sürecin içeriği kadar -ki aşağı yukarı daha öncekileriyle aynı konular-, Türkiye'nin etrafını kuşatan, küresel ve bölgesel siyasi ve ekonomik konjonktür de çok önemli.
Kamuoyuna yansıyan bilgilerden görüyoruz ki yeni çözüm sürecinde yurttaşlık tanımı, anadille savunma, anadilin kamu hizmetlerinde kullanılması, yerel yönetimlerde özerklik, örgüt yöneticileri ile militanların hukuki ve sosyal durumlar temel sorun alanları.
Bu sorunların önemli bir kısmı AB kriterleri içinde olan ve demokratik düzenlemelerle çözülebilecek nitelikte.
Yani Türkiye'nin Kürt sorununun çözümünde önemli olan demokratik talepleri yerine getirmesi aynı zaman aday olduğu AB üyeliği için de gerekli koşulları gerçekleştirmesi anlamını taşıyor.
YENİ DÜNYA DÜZENİ
1990'dan sonra başlayan Soğuk Savaş Dönemi sonrasını pek çok insan 'Yeni Dünya Düzeni' olarak adlandırdı. Yeni dönemin iki stratejik ayağı var. Birisi 'demokrasi', diğeri de 'piyasa ekonomisi'.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla başlayan süreç sonra eski sosyalist ülkeleri etkisi altına aldı. Daha sonra Orta ve Güney Amerika ülkelerine sıçrayan süreç, günümüzde Arap Baharı olarak Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da devam ediyor. Bu sürecin burada durmayacağı da açık. Sonraki muhtemel duraklar; Asya ve Afrika ülkeleri olacaktır.
Bütün bu değişime baktığımızda olan şu; dünya ülkeleri siyasi ve ekonomik ölçüler bakımından birbirine uyumlu duruma gelmeye çalışıyor.
Bu süreci aynen 1920'li yıllarda monarşik yapılardan, ulus-devlet sistematiğine dönüşe benzetebiliriz. O dönem de yaşanan ekonomik yanı da olan, bir siyasi değişim süreci idi.
Bugün Kürt sorununda geldiğimiz noktanın başlangıcını, aslında 2003'te Irak'a yapılan askeri müdahale ve sonrasında gelişen süreç olarak okumak gerekiyor. Bu müdahale ile Irak'ta oluşan federatif yapı ve bunun Kuzeyi'ndeki Irak Kürt Yönetimi'nin son dönemde ekonomik ve siyasi olarak kendini güçlendirmesi bugün yaşanan çözüm süreci ile doğrudan bağlantılıdır.
Bu dönemde ikinci önemli gelişme ise Suriye'de yaşananlar ve bunun küresel ve bölge siyaseti ve ilişkilerine etkileridir. Şu anda Suriye'de yaşanan krizi çözmek için çok kapsamlı bir uluslararası diplomasi trafiği yaşanıyor. Bir tarafta Rusya, Çin ve İran; diğer tarafta ABD, AB, Katar, Arabistan ve Türkiye etkin rol üstlenmiş durumda.
GÜÇ KAZANMA SİYASETİ
Bölgede yaşanan bu sürecin adı; bölgesel bazlı küresel güç kazanma siyasetidir. Kürt sorunu bu açıdan sadece ulusal bir sorun değil aynı zamanda bölgesel ve küresel yani uluslar arası bir sorundur. Kısaca Birinci Dünya Savaşı sonrası çizilen bölgesel Kürt siyaseti ve sınırlar çoktandır çöpe atılmış durumda.
Türkiye'nin son yıllarda Kürt sorununu çözme konusunda demokratikleşme perspektifinde olumlu adımlar attı. En son 30 Eylül'deki kongresinde yeni demokratik adımlar konusunda ipuçlarını ortaya koydu.
Son günlerde ortaya çıkan yeni süreç, bütün bu olumlulukların üzerine oturdu. Elbette bu sorunun çözülmesi Türkiye'nin bölgesel ve küresel sıçrama yapması açısından çok olumlu bir imkan yaratacaktır. Tam da bu nokta yeni sürecin en büyük zaafiyetidir. Yani yeni süreci kuşatan soru ve sorunlar bence daha ağır basıyor.
Bunun anlamı şudur; Türkiye'nin Kürt sorununu demokratik ve barışçı yöntemlerle çözmesini isteyenler kadar, bunun tersini yani sorunun çözümsüz kalmasını isteyenlerin de varlığının kabul edilmesidir.
Çözüm kimin ve kimlerin işine gelmez diye baktığımızda dışarıda İran, Irak Merkezi Yönetimi, İsrail ve Esed; içerde ise Ergenekon çevreleri ve AK Parti'yi iktidardan uzaklaştırmak için 'her yol mubah' koalisyonu ve onların etkileyeceği güç odakları ilk akla gelenler.
SORUMLULUK HERKESİN
Bugün içinde olduğumuz sürecin en zorlu kısmı bu süreci provokasyonlardan korumaktır. Daha önce yaşanan yol kazalarına benzer provakatif tezgahlar her an hayata geçirilebilir. Bu yüzden Öcalan dahil hükümete ve BDP'ye sorumluluk düşmektedir.
Bu tezgahlar düşmemek için kamuoyunun ve medyanın vereceği 'çözün' desteği çok değerli hale geliyor. Bu konudaki olumlu ortam umut verici.
Müzakerelerin en yumuşak karnını dışarıdan yapılacak provokasyonlar oluşturacağı kadar, PKK'nın ve devletin içinden de atılacak çelmelere dikkat etmek konunun diğer bir risk alanını oluşturuyor.
Türkiye hükümeti üzerinde en önemli baskıyı, Öcalan'a verilecek 'tavizler ne olacak' oluşturuyor. Öcalan'ın üzerinde ise, 'taviz verme' diyen bir örgüt baskısı olmasını normal karşılamak lazım. Ancak ne olursa olsun çözüm için atılacak adımları siyasi hesaplara kurban etmemek gerekiyor.
Bu sefer olacak gibi durum gözüküyor.
Artık ölüm değil çözüm olsun, barış ve özgürlükler gelsin, öncelikle gençlerimiz için rahmetli Şenay'ın dediği gibi 'hayat bayram olsun'.
Çünkü hepimiz barış ve özgürlük için çok bedel ödedik. Yeter artık, analarımızın bağırları yanmasın, gözleri ağlamasın yüzleri gülsün istiyoruz. Çözüm istiyoruz. Çünkü biz bu barışın bedelini fazlasıyla ödedik
http://yenisafak.com.tr/yorum-haber/artik-baris-istiyoruz-cunku-bedelini-odedik-09.01.2013-453708
Yorum Yap