- 28.01.2016 00:00
Uzlaşmayı, farklı düşüncelerin ve bakış açılarının ortak bir paydada buluşmaları olarak da tarif edebiliriz.
Aynı düşünce ve bakış açısına sahip olanların uzlaşmaya ihtiyaçları yoktur.
Uzlaşma kültürü, diğerini yok sayma, yok etme yerine varlığını kabul etmeye dayanır.
Bu yüzden çokluk (sayısal üstünlük) yerine çoğulculuğu (azınlığı haklarını kabul) esas alır.
Azınlıklar ileride çoğunluk olurlar yada olamazlar, şu anda kendilerini ifade etme hak ve özgürlüğüne sahip olmaları bir uzlaşma kültürünü gerektirir.
Dayatma, ön yargı, kırmızı çizgiler uzlaşma kültürüne ters olgulardır. Yani; Uzlaşı karşıyı dinlemeyi, anlamayı gerektirir.
Michael Ende'nin MOMO adlı fantastik bir kitabı var. Kitabın kahramanı 8-10 yaşlarında kıvırcık saçlı bir kız çocuğudur. Özelliği ise,hiç bir fikir ileri sürmeden karşısına gelen ihtilaflı kişileri dinlemektir.Kasabada uyuşmazlığa düşen herkes soluğu Momo'nun önünde alır.Taraflar Momo'nun önünde haklılıklarını anlatırken karşıyı da dinlerler.Sonuçta kendi aralarında uzlaşarak Momo'nun yanından ayrılırlar.Gereksiz restleşmeler yerine biri birlerini anlama yolunu seçtikleri için sorunlarını çözerler.
Halklar arasındaki uzlaşı kültürü siyasiler arasındaki uzlaşı kültüründen daha gelişkindir.
Günümüz Türkiye'sindeki çatışmalı ortama baktığımızda devlet ve Pkk nin uzlaşma kültüründen bu kadar uzak,çatışmalı ortama bu kadar davetkar tutumlarına rağmen, halkların kendilerini bunun uzağında tutmaları sağduyuyu ve uzlaşıyı temel aldıklarını göstermektedir.
Devlet, cumhuriyetin başında 1921 anayasasında hayat bulan uzlaşı kültürünü 1924 te terk etmiştir. O günden sonra Kürtler ve sorunları yok sayılmıştır.Bu da onlarca Kürt isyanına (Koşgiri'den-PKK'ya uzanan) neden olmuştur. Doksanlı yıllardan sonra inkarcı politikalar sorgulanmaya ve kimi adımlar atılmaya başlanmıştır. AKP hükumetleri zamanında Kürt varlığı kabul edilmiş,kimi adımlar atılmış,uzlaşı adına masaya oturulmuştur.Uzlaşı çabaları Türklerde ve Kürtlerde büyük umut yaratmış,bir o kadar da destek görmüştür.Ne var ki, masanın iki tarafındakilerin uzlaşı kültürünü içselleştiremedikleri görülmüştür.Bu kadar ölüm,şiddet,yıkım,göç yaşanırken tarafların biri birlerini suçlamalarının anlamı kalmamıştır.Güç kullanmanın,savaşın sorunun çözümüne katkı sunmadığı defalarca görülmesine rağmen, şiddet yönteminde ısrarcı olunması halkların yararına bir durum yaratmadığı açıktır. Öyleyse, siyasi aktörlerin halkların çıkarı yerine kendi çıkarlarını esas aldıkları sonucuna varabiliriz.
Burada tek sevindirici olanın halkların savaş davetlerine,kışkırtmalara pirim vermemeleridir.
Uzlaşmak, onur zedeleyici değil,onurlandırıcı bir tutumdur.Umarım süreç uzlaşıyla sonuçlanır.
Yorum Yap