- 13.12.2015 00:00
Gazetelerde bir haber yer aldı "Barzani Türkiye'deki Kürdistani parti liderleriyle bir araya geldi" Bu haber başlığı bile başlı başına Türkiye'nin Kürtlere bakışında nereden nere gelindiğini göstermesi bakımından önemlidir...Olayın kendisi tartışmasız Kürt sorununun çözümünün hangi yollardan olması gerektiğine işaret etmektedir....Siyasetin barışçıl, diplomatik, demokratik, uluslar arası arenada kabul gören bir yöntem olarak önemini göstermektedir...Ve yine daha Kürdi, ulusal sorun açısından daha kapsayıcı bir tabloyu ifade ediyor...Barzani Türkiye'nin geldiği nokta bakımından önemli bir tespitte bulunuyor. Ve diyor ki “Mela Mıstefa Barzani BAAS rejiminin katliamlarını dünyaya duyurmak için dünya liderlerine bir mektup yazar. Mektuba kimi ülkeler cevap verir, destek söz verir, kimileri hiç sesini çıkarmaz. Ama bir ülke vardır ki mektubu açmaya bile tenezzül etmez ve mektubu geri yollar. Şimdi ise aynı ülke, gelen mektubu açmaya tenezzül edilmeyen Çankaya Köşkü’nde bizi alarenginle karşıladılar” Evet! Bu gelinen noktayı küçümsemeden daha ileriye götürmek için sarılmamız gereken yöntem siyasettir
Ulusal sorun adı üstünde tüm ulusu kapsamalıdır...Sadece solcuları değil, sağcılarında içselleştirmelidir...Sadece dindarları değil, materyalistleri de sarmalıdır...Sadece işçileri değil, köylüleri de, kapitalistleri de içine almalıdır...Burada kimseyi küçümsemeden her kürdi yapıya ulaşıp ulusal bir görüntü yaratmak elzemdir...Bunun sağlanmasında KCK/PKK ye büyük görev düşmektedir..."Benim elimde silah var, benim dediğim olacak" türünden yaklaşım ulusal olmaktan uzaktır.
Öcalan 2013 nevrozunda ne demişti "Bugün yeni bir dönem başlıyor.
Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.
Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor.
Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.
"Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun" noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor.
Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.
Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum.
Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.
Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır."
Evet, artık siyaset zamanıdır...Evet," akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor" Bu kanı durdurmanın yolu siyasettir...AKP hükümetini, meclisi Kürtlerin demokratik haklarını eşitlik temelinde teslim edecek bir yeni anayasayı yapmaya zorlamak en doğru yol olarak gözükmektedir...Hendeklerin, silahların çözüme götürmediği görülmelidir...Başkaları zulmümü seçiyor diye o zulmüme ortam hazırlamak en başta Kürtlere zarar vermektedir...Şu ortamda en fazla Kürtlerin canı yanmakta, kanı akmaktadır...Daha fazla can yanmaması, kan akmaması için, çözümü dayatmak için siyaseti ana yöntem olarak acilen gündeme oturtmak gerekmektedir..
Mahatma Gandhi ne diyor "Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez"...Sözü Gandhi ile bitirelim "barışa giden yol yoktur, barışın kendisi bir yoldur"
Yorum Yap