- 27.10.2014 00:00
AKP iktidarı sayesinde hukuk, iyiden iyiye, “yazboz tahtası” haline geldi.
Neydi de, o hale geldi?
Bu soruyla karşılaşınca söylenecek fazla bir şey yok. Evet, her zaman böyleydi. Ama “yaz” ile “boz” arasındaki süre bu kadar kısalmamıştı. Ayrıca, niçin “yaz”ılıp niçin “boz”ulduğu, bu değişimle varılmak istenen hedef bu kadar saydam olmamıştı.
Neden böyledir bu?
Cevabı aslında oldukça basit: Türkiye bir “kanun devleti”, ama bir “hukuk devleti” değil.
“Hukuk devleti” insanlar arasında (“yurttaşlar” arasında desek daha iyi) ilişkileri, ama daha da önemlisi, devletle yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenler. “Genel” olmak zorundadır, buysa “birey”le çelişebilir. Onun için bireylerin görebileceği zararı asgariye indirmek gibi bir amacı vardır. Kamu ile özelin birbirini zedelemesine meydan vermemelidir. Bütün bu “hak koruma” işlerinde ideali arar, oraya ulaşmaya çalışır. “Hukukta değişiklik” olacaksa, nedeni budur. Genel gelişme, hukuka da daha “âdil” olmanın yeni bir imkânını gösteriyorsa, varolan yasalarda buna göre değişikliğe gidilir. Hukukun aracı “yasa”dır. “Yasa”nın amacı ise yurttaşı âdil ve güvenilir bir hukuk düzeni içinde yaşatmaktır.
Demokrasinin ve insan hakları felsefesinin içselleşemediği toplum ve devletlerde, özellikle “ceza hukuku”, devletin birtakım nedenlerle onaylamadığı, suçlu olarak gördüğü kişileri bir biçimde izole etmesinin, etkisizleştirmesinin (bunun derecesi somut duruma, ahlâk ve ideolojiye göre değişir) aracı olarak algılanır. Böyle durumlarda, “hukuk devleti”, belirli resmî anlarda sözü edilen, ama kendisi varolamayan bir nesne, bir “hayal”dir. Devletin kendisi için “kullanışlı” bulduğu “kanunlar” vardır ama hukuk yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti bu tip toplumlardan biriydi ve devleti de bu anlayışla kurulmuştu. Bu devletin bir amacı da vardı: Batılılaşma, modernleşme... Adına ne diyecekseniz. Böyle bir toplumda kılık kıyafetin de, takvimin ya da soyadının da “kanunu” vardı. Modernleşmenin kazandırdığı değerlere eriştiğini sanan ve her şeyin doğrusunu bildiğine inanan seçkinler, “cahil halkı” eğitmeye ve medeniyete doğru kanalize etmeye çalışıyorlardı. Sonuç: “Kanun devleti”. İstenen evrensel bir hukuka ulaşmak değil de toplumu bir hedefe doğru gütmek olunca, bu kanunlar da sık sık değişebiliyordu.
Bir süredir sık sık yazdığım gibi bu Jakoben- esinlenmeli tarzdan plebisiter- otoriter bir düzene geçiyoruz; en azından, böyle bir değişim yapmayı amaçlayan bir hükümet iktidarda. Başlangıçtaki tutumlardan bugünkü tutumlara nasıl gelindiğini çok konuştuk, oralara girmeyelim. Ama bu kanun “yazboz”u da, nasıl tuhaf bir tavır değişikliği olduğunun göstergeleri arasında. Üstelik bu yeni durum, belirli bir ideoloji çerçevesinde topluma biçim verme gibi bir amacın yanısıra (bu gene var, ama “Müslüman bir toplum” yaratma biçimini almış), sıkıya gelmiş bir hükümetin kendini koruma reflekslerini de yansıtıyor. Hani vardır ya, “1958 doğumlu, 1.74 boyunda, kızıl saçlı, çilli (adı da Mahmut olan) hukuk fakültesi mezunları Ağır Ceza Hâkimi olamaz” tarzında yasa çıkarmak... Yeni hukuk felsefemiz bu.
Fethullahçılar müttefikimiz; düşmanlarımızın telefonlarını dinlesinler! Eyvah, ittifak bozuldu, üstelik bizim telefonlarımızı da dinlemişler! Çıkar bir yasa, telefon dinlemek imkânsızlaşsın! Fethullahçı falan bırakmayacağız, yaşatmayacağız! Değiştir yasayı, telefon dinlemek kolaylaşsın ki dinleyelim!
Böyle yürüyen bir “hukuk”.
Yorum Yap