- 16.09.2014 00:00
Tatile gidince gazetenin birkaç yazısını kaçırmış oldum. “Tatil” kavramına uygun şekilde, normal zamanda yaptıklarımın hepsini “tatil etme”yi seviyorum --kitap okumak dışında.
Ama “tatil” kısa olmak zorunda. Şimdi gene İstanbul, basın, siyaset vb.
Sabah gazeteye (Hürriyet’e) bakınca, Söğüt’te, Ertuğrul Gazi’yi anma şenliğinin yapıldığını, Şenlik’te kavga çıktığını, BBP’linin konuşturulmadığını vb. görüyorum. IŞİD haberleri... Otobüs kazaları... Mahmut Alınak yeniden hapse giriyormuş. Yani hayat normal temposunda akmaya devam ediyor.
Kavga falan, ama bu arada Ahmet Davutoğlu Devlet Bahçeli ile tokalaşmış, herkesi “yumuşama”ya çağıran bir de konuşma yapmış.
Bu konuşmanın bir kısmını Tayyip Erdoğan’a ayırmış. Diyor ki, “Başbakan benim; demek ki ‘muhatap’ da benim.” Yani “Tayyip Erdoğan artık Cumhurbaşkanı olduğuna göre bundan böyle onunla uğraşmayın, bir söyleyeceğiniz varsa bana söyleyin,” demek istiyor.
Ve ekliyor: “O günden bugüne Cumhurbaşkanımız herhangi bir şekilde bir siyaset tartışmasının parçası olmadı.”
Böyle mi?
Ahmet Davutoğlu’nun sözlerinin temelinde yatan mantığa ben de katılırım. Çok önemli bir olay, olmaması gereken bir şey yoksa, Cumhurbaşkanı olan kişiyi gündelik polemikler içine çekmeye çalışmak doğru bir şey değil. Herhalde çoğumuz da böyle düşünürüz. Ama böyle düşünmeyen bir kişi var aramızda: adı Tayyip Erdoğan! Onun farklı düşünmesi --ki böyle olduğunun bir gizlisi saklısı yok-- Davutoğlu’nun dediği ortamın oluşmasının en büyük engeli.
Tayyip Erdoğan’ın “herhangi bir şekilde bir siyaset tartışmasının parçası olmadı”ğı sözü de doğru değil. Tayyip Erdoğan seçilmesinin ardından 2012’den beri alıştığımız üslûbuyla herkes hakkında her zamanki saldırgan sözlerini söyledi. Ben de buna değindim bir yazımda.
Balkonda, “elimi uzatıyorum” anlamında bir şey söylüyor. Ertesi gün “Sen şusun, busun” diye bağırıyor. Ne yapacak karşısındaki? Gidip el mi sıkacak? Tayyip Erdoğan’ın kendisini eleştirene tahammülü yok; böyle bir şey “fıtratında” yok. O halde “elimi uzatıyorum” sözünün gerçek anlamı, “gel bana biat et, sesini kısacağına teminat ver, ben de seni affedeyim” mealinde bir şey.
Bu, “siyaset tartışmasının parçası” olmak değil, ama kendi başına anlamlı: savaş uçağı düşüyor, kadın pilot atlayıp kurtuluyor, bildiğiniz hikâye. Böyle kazalar olabilir elbet. İlgili makam, örneğin Genelkurmay bir açıklama yapar. Bilemedin Savunma Bakanlığı bir şeyler söyler. Burada Cumhurbaşkanı yapıyor açıklamayı. “Böyle üzücü bir olay oldu; ama pilot kurtulduğu için mutluyuz” yollu iki cümle söyleyip bitirsin. Hayır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan uzun uzun (çok da doğru kelimelerle anlatmadığı) teknik açıklamalarla pilotun oturduğu koltuğun nasıl çalıştığını anlatıyor. Bu arada gene uzun uzun uçağı “kadın pilot”un kullanmadığını belirtiyor. Belli ki buna özellikle önem vermiş. Tam kestiremediğim nedenlerle buna önem vermiş ve bundan endişe duymuş birilerinin içini rahatlatmak ister gibi bir tavrı var.
Tayyip Erdoğan neyin “baş”ı, “başkan”ı olursa olsun, şimdi kendisine yakıştırdığı tavır bu. Bunu sevdiği, “her ayrıntıyı izleyen bir başkan” imgesini yerleştirmeye çalıştığı anlaşılıyor.
Onun için Davutoğlu’nun “muhatap benim” sözünün pratikte geçerli olması bir hayli güç görünüyor.
Yorum Yap