- 22.09.2013 00:00
Roger Cohen’le yıllar önce tanışmıştık. Yakınlarda İstanbul’da karşılaştık, birlikte yemek yedik. Yani, sık görüştüğümüzü söylemek mümkün değil. Gene de, o benimle olmasa da ben onunla görece sık görüşüyor sayılırım. Çünkü Herald Tribune’a yazıyor, ben de okuyorum. Nereleri dolaşıyor, ne düşünüyor, izliyorum.
Şu günlerde Yunanistan üstüne bir yazısını okudum. Yunanistan, malûm, ekonomik krizi atlatabilmiş değil. Belki atlatamayan bütün Yunanistan değil de, Atina (bilmem kaç yüz adanın bu krizi aynı şekilde hissettiğini sanmıyorum. En son Selanik’teydim, orada bile hissetmedim). Ama, Atina sonuç olarak Yunanistan’ın yarısı. O sarsılıyorsa yeter. Ve sarsıldığı, sarsılmaya devam ettiği belli.
Roger Cohen Yunanistan’da krizin yarattığı tepkileri anlatıyor, ama aslında başka bir şeyi anlatıyor.
Örneğin Altın Şafak Partisi’ni anlatıyor. Bu işler başlamadan önce sıradan, önemsiz bir faşist partiyken şimdi ülkenin üçüncü partisi konumuna tırmanmış, oyların yüzde 15’ini topluyor, her gün yeni şiddet olayları yaratıyor ve daha da etkili olacağının işaretlerini veriyor.
Nereden aldı bu oyları? Binde bilmem kaçken yüzde 15 olacak oyları. Çoğunu sağcı Yeni Demokrasi’den almıştır, muhtemelen, ama PASOK’tan da epey bir şey götürmüş olduğunu tahmin ediyorum. PASOK, sosyalistten önce popülist bir parti. Onun tabanını faşizme döndürmenin öyle çok zor bir şey olduğunu sanmıyorum.
Roger Cohen bunları anlatıyor. Ama, dediğim gibi, aslında başka bir şey anlatıyor. “Bu koşullarda, Yunan toplumu,” diyor, “Avrupa Birliği içinde olmasaydı, çoktan faşist olmuştu.”
Yazısının başlığı da “Yunanistan niçin Weimar değil?” Koca Alman milletini on yıl içinde Nazi yapan koşulların epeycesi bugün Yunanistan’da da var. Ama yirmilerde Almanya yapayalnızdı, seveni yoktu, battıkça batıyordu. Cohen’in dediği gibi, Yunanistan’ın canını sıkmış olabilir Euro, ama canını kurtaran da o oldu.
Cohen, anlayışsızlığı, dört köşeli kuralcılığı yüzünden, hafifçe çatıyor Almanya’ya. “İyi yürekli süper-güç olmayı hâlâ öğrenemedi” diyor. Hani, kaş çatarak, azarlayarak, nasihat vererek “iyilik eden”ler vardır; kötülük edenden çok daha sinir bozucu olurlar. Almanya da öyle.
Ama Cohen, şimdi Avrupa için Yunanistan’a iyilik eden Almanya’ya başlangıçta iyilik edenin Avrupa olduğunu da söylüyor. 1945’in yıkılmış ve boynu bükük (yediği nanelerden ötürü) Almanya’sını elinden tutup bugünün güçlü, ama aynı zamanda geçmiş hesaplarını temizlemiş Almanya’sı haline getirenin Avrupa olduğunu söylüyor. Bence de haklı.
Dolayısıyla bu yazı Yunanistan ya da Almanya üstüne olmaktan çok, Avrupa üstüne bir yazı. Zamanlama da bana ilginç geldi, çünkü epey bir süreden beri, ağzımızdan “Avrupa” kelimesi çıktı mı, arkasından olumlu bir şey gelmiyor. Bunu söylemekle Avrupa’ya haksızlık ettiğimizi anlatmak da istemiyorum. Bence haklıyız. Epey zamandır Avrupa politikası ancak “küçük adamlar” üretiyor. Sanki biri gelip birtakım sınırlar koymuş, “Bunları aşmayacaksınız,” demiş gibi, uzak görüşlü, anlayışlı, kendine güvenen, insanlara da güvenen, cesur kişilerin Avrupa politikasında yer kazanması yasak edildi. Onun için de, “sokaktaki adam” dediğimiz o kişinin her türlü önyargısını paylaşan, parmağını oynatmaktan ürken karakterler sardı ortalığı ve hepimizi ilgilendiren kararları bu tipler veriyor.
Ama işte, bu Avrupa bile birileri için bir şeyler yapabiliyor. Çünkü gerisinde şanlı bir geçmiş, bir yığın olumluluk ve en önemlisi, bu koma halinden çıkacağı umudu yatıyor. Onun için, Avrupa’ya değen Yunanistan faşist olamıyor; Almanya ise suratını asarak da olsa, hayat kurtarmaya koşuyor.
Kısmen haklı nedenlerle biz fena halde boşladık Avrupa’yı. Ağzımızı açtığımızda laf veriştirmeye çalışıyoruz. Açmadığımızda, öyle bir konu yokmuş gibi davranıyoruz.
Yorum Yap